Bölüm 35 ~ Düğün Kararı

67 7 1
                                    


Acının rengi var mıdır? Kalbe tonlarca yük yükleyen bu duygu nasıl soyut bir şey olabilirdi? Yüce İsa, canım çok yanıyor.

Sanki elim yarsa göğüs kafesimi ve alsa kalbimi avuçlarının içine aslında kalbimi oluşturan tek şeyin acı olduğunu görecekmiş gibi hissediyordum. Kalbim avuçlarımda atıyor olacaktı, parmaklarımın arasından kendi kanım süzülüyor olacaktı fakat bedenimdeki bütün acı kalbimde toplandığı için ben hiçbir şey hissetmeyecektim. Darma dumandım. Canımın acısını tarif edemiyordum. Lothair, dönmemişti; dönememişti.

Gözyaşlarım akmıyordu artık. Günlerdir onun yatağına uzanmış yatıyordum. Siyah çarşaflarına onun kokusu sinmişti. Ezbere bildiğim kokusunu soluyup duruyordum sadece. Yastığı değiştirmek için Lothair'nin ücretini ödemiş olduğu hizmetçiler gelip durmuştu fakat inatla yastığı yıkamaları için onlara teslim etmeyi reddetmiştim. Yatakta altı tane yastık vardı ve ben her seferinde yalnızca bir tane yastığın alıp götürülmesine izin veriyordum kurutulması için. Diğeri getirilmeden de katiyen öbürünü vermiyordum. Severin'den birkaç günlüğüne beni kendi halime bırakmasını rica etmiştim. Lothair'de kaldığımı biliyordu. Söylenene göre Lothair bütün mirasını bana bırakarak gitmiştti. Bunu neden, hangi mantıkla yapmıştı bilmiyorum fakat devlet hazinesine gitmesindense bana bırakmak daha akıllıca gelmiş olmalıydı.

Bu ev ve Lothair'nin kasasındaki keseler dolusu altın bana aitti fakat onları asla kendim için kullanmayacaktım. Sadece kendime bir söz vermiştim. Lothair'nin hatırasını koruyacak ve ona sahip çıkacaktım. Sadece birkaç günlüğüne bu depresyon denen şeye katlanmam gerekiyordu.

Tam yataktan kalakacak gibi oluyordum. Acım geçti, dindi sanıyordum. Bir de bakıyordum ki her şeye baştan başlıyordum aslında. İnanmak imkansızdı. Daha aylar önce brlikte uyuduğunuz o insanın yatağında şimdi tek başına yatmak insana katlanılmaz geliyordu. Durup durup Lothair gerçekten öldü mü, diye soruyordum.

Madam Laetitia ve Mösyö Frederick dışında daha önce hiçbir tanıdığımı, yakınımı kaybetmemiştim. Bu yüzden ölüme fazlasıyla yabancıydım. Madam ve Mösyö için duyduğum acı Lothair'nin ölümüne duyduğum acının yanında hiç kalırdı.

Daha önce beni sevmediğine mi yanmalıydım yoksa bu dünyadan göçüp gittiğine mi, bilmiyordum. Her ne kadar çok büyük acılar çekmiş de olsam, o beni sadece Elianor'a benzediğim için sevmiş de olsa ben Lothair'yle çok mutluydum. Kokusunu, gözlerini, asabi ifadesini, her şeyini çok seviyordum ve her ne kadar aklen ve kalben benim farkımda olmasa da onun yakınımda olduğunu bilmek güzeldi. Gidip başında ağlayabileceğim bir mezarı bile yokken nasıl katlanabilirdim bu acıya?

Düşünmüyor değildim bu dünyadan ayrılmayı. O an o kadar boş geliyordu ki dünya gözüme. Fakat korkuyordum. Ölümden değil, gittiğim yerde onu bulamamaktan çok korkuyordum.

Lothair'nin yastıklarından birine sarıldım. Kaç gün olmuştu sahi? Kaç gündür buradaydım? Kaç gündür Lothair'nin yatağına siniyordu kokum. Kaç kez kurutulmuştu bu yastıkların her biri? Hizmetliler kaç defa gelmişti yemek yemem için? Kaç defa reddetmiştim onları? Sadece lavabo ihtiyacı için yataktan kalkan bu bedenim kaç kere yıkanmıştı? Bir? Veya hiç?

Önemi yoktu hiçbir şeyin. Acıdan kahroluyordum. Oysa bitsin istiyordum artık. Ya bu acı, ya da bu yaşam... Hiçbir önemi yoktu. Artık bir şeylerin bitmesini istiyor fakat bitirecek gücü kendimde bulamıyordum. Oysa bir kere kendime tamam artık ağlamayacağım, desem her şey bitecek gibiydi. Bir kere güçlü olmaya karar versem aslında güçlü olabilecektim ama sorun şuydu ki kendime güçlü ol diyemiyordum.

"Yavrum." Annemin tanıdık sesiyle gözlerimi açtığımda Lothair'nin kokusunun esamesi kalmış olan yastığa yüzümü gömmüştüm. Dinen, biten gözyaşlarımın son damlaları da yastık tarafından emildiği için artık ağlayamam sanırken annemin şefkat dolu bakışları ve başımdaki eli dudaklarımın bükülmesine ve kendimi tekrardan bırakmama neden oldu. Bir güçle doğrulup kendimi annemin kolların attım.

ULU ÇINARIN YALNIZLIĞIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin