Bölüme geçmeden önce burayı okuyun lütfen.
Öncelikle merhaba. Dediğim gibi artık bölümleri pazar akşamları veriyorum. Bir aksilik çıkmazsa 20.00 -20.30 aralarında bu bölüm gelecek. Bazen aksilikler çıkıyor. Sekizde verecektim fakat düzenleme işinde sorun çıktı. Bu bölüm normalde bin yedi yüz kelimeydi. Fakat sabahtan beri bölümü detaylandırıp beş bine yakın kelimeye çıkarmayı başardım. Kafam gerçekten çok dağınık. Kurduğum iki cümlenin arasında dağlar kadar anlam kopukluğu olabilir. Son okumasını yapmadım. Siz de okurken yapıp düzeltmeyi düşünüyorum. Asıl söylemek istediğim hikayenin ilk beş bölümünün düzenlendiği. İlk bölümü açarsanız zaten demek istediğimi anlarsınız. Olabildiğince yeni bir şeyler eklemeyip sadece olayı detaylandırarak bu kelime artışını sağlamaya çalıştım. Ama ister istemez bir değişiklik oldu. Ufak bir değişiklik ama yine de birden bire ortaya çıkınca noluyor yahu demenizi istemem.
Isabelle kendine başlardaki bölümlerden itibaren bir iç benlik yarattı ve hikayede sürekli onunla konuşuyor. Siz hikayeyi baştan almak istemeyen okuyucularım için o ufak kısmı burada veriyorum
"...Jeanne Isabelle Roux. Tam ismim buydu fakat insanlar bana Isabelle diye seslenirlerdi. Jeanne ismini pek duymazdım. Bu yüzden duvarların dibindeki benliğime Jeanne diye hitap edecektim. O benim unutulmuş yanımdı. Tıpkı ismim gibi o da benim gün yüzüne çıkmasını istemediğim, en zıt duygularımın ve fikirlerimin sahibiydi. Derince iç çekip suyu içerken Jeanne, ismini beğenmiş gibi gülümsedi..."
Benlik kısmını hallettiysek asıl bölüme başlayabiliriz.:)
"Isabelle."
Gözlerimi, ismimi duymamla açmam bir oldu. Minicik bir süre sesin sahibini aradığımda onu yatağımın başucunda buldum. Marcelle'in gülümseyen suratı dışarıdan gelen beyaz ışıkla aydınlanıyordu.
"Marcelle." dedim yeni uykudan uyanmış birinin yorgunluğuyla. "Hadi uzan yanıma."
Kardeşim bana neşeli bir şekilde gülümseyince yana kaykılıp ona yer açtım. Yatağın diğer ucu soğuktu ve elbisemden işleyen bu soğuğun az sonra kırılacağının bilincindeydim. Yorganı, onun için açtığım yerden kaldırıp onu bekledim. Yanıma yerleşince yorganı kardeşimin üzerine bıraktım ve ona sarıldım.
"Seni çok özledim." dedim samimi bir şekilde. Doğruydu. Onu özlemiştim. Başını boynumun altına gömünce çenemi başına dayayıp kokusunu içime çektim. O benim aksime hanımeliyi pek sevmezdi. Annem onun için papatya sabunları yapardı. Saçlarının azalan papatya kokusu burnuma gelince gülümsedim.
"Ben de seni özledim Isabelle." dedi başı boynumda olduğu için boğuk gelen fakat dinç bir sesle.
"Senin için endişelendim." dedim buruk bir sesle. Ya tipiye yolda yakalansaydı? O zaman ne olurdu? Buranın tipileri onun o cılız bedenini karın içine gömerdi ve soğuktan donardı. Bu düşünce ona daha sıkı sarılmama sebep oldu. Tek kardeşim oydu. Ondan başka beni anlayacak pek kişi yoktu. Annem ve babamla her şeyi paylaşmazdım ama Marcelle hemen hemen benim yaşlarımdaydı. Ona istediğim her şeyi anlatabilirdim. Ve üstelik öyle bir kızdı ki siz bir şeyler anlatırken hoşuna bile gitmese can kulağıyla dinler, konu hakkında bütün fikirlerini size anlatırdı. Çok iyi bir dinleyici olduğu su götürmez bir gerçekti ve ben onun bu özelliğini çok severdim. Duygularını yüzüne yansıtma konusunda anneme o kadar benziyordu ki... Şaşırıyor mu? Bu hissettiği şaşkınlık yüzüne öyle bir yansırdı ki siz de şaşırmadan edemezdiniz. Ve ben ona yeni bir şeyler anlattığımda oluşan yüz ifadeleri gerçekten minnet edilecek bir şeydi. Bu beni kale aldığı ve benimle ilgilendiğini gösteriyordu. Üstüne üstlük benim büyük bir korkuyla -örneğin- anlattığım şeyin onu da ürkütmesi sanki benliğimle oturmuş münakaşa ediyormuşum havası veriyordu.
![](https://img.wattpad.com/cover/28264451-288-k933630.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ULU ÇINARIN YALNIZLIĞI
Roman d'amour16. yy'da Fransasında soylu olmayan genç bir kızın güzel bir hayat yaşayabilmesi için yapabileceği iki şey vardır: Evlenmek veya meslek sahibi olmak. Jeanne Isabelle ikinci seçeneği seçmişti. Ve bu uğurda çıktığı arayışta kendini bir kış günü etek...