Bölüm kapağı için Smyrne'ye teşekkürler...
Hani içinizde böyle ele avuca sığmayan bir duygu olurdu ya, onunla dolu olurdunuz. Sanki sırtınızda bir çift kanat takılıydı da her an uçmak için hazırda sizin ona komut vermenizi bekliyordu. O hisle doluydum. O his dudaklarımdan, saç diplerimden her yerden taşıp akıyordu.
Kapıyı iki kere tıklayıp sabırsızlıkla annemin açmasını bekledim. Gün doğalı çok az olmuştu. Babam evden çıkmış olsa bile annemin öğrencileri henüz gelmemiş olmalıydı. Kapı kısa süreli bir beklemeden sonra açıldı. Annemin ifadesiz suratı müthiş bir gülümsemeyle aydınlandığında gülümseyip ona sarıldım. "Ah Isabelle'im gelmiş!"
"Merhaba anneciğim."
Annem beni içeriye çekip kapıyı kapattıktan sonra elleriyle suratımı kavradı. "Dur bir bakayım sana. Sen kilo mu verdin?"
Kıkırdayarak başımı salladım. "Buraya kilo alarak da gelmiş olsam aynı şeyi söyleyeceksin, bunu biliyorsun değil mi anne?"
Annem gülümseyerek beni göğsüne çekti ve sarıldı. "Sen benim bir tanecik bebeğimsin. Tabi ki öyle söyleyeceğim."
Annemin göğsünden ayırdığım başımı havaya kaldırdım. Havayı koklayıp anneme muzip bir bakış attım."Bu-"
"Evet gel en sevdiğin keki yaptım."
Çığlık atarak mutfağa koştum. Masanın üzerindeki tepside kocaman kabarmış, üstüne ceviz yarımları dizilmiş kakaolu kek duruyordu.
Dumanı üzerinde tüten kekten koskocaman bir dilim alıp ağzıma attığımda resmen yanmıştım. Elimdeki keki bırakıp ağzımı açtım ve elimle ağzımdaki keki yellemeye çalıştım. Kek dilimini yutup anneme baktım "Harika."
Annem kıkırdayarak yanıma geldi ve saçlarımı okşarken "Hadi içeri geçelim." deyince bıraktığım dilimi geri aldım ve üfleyerek yemeye devam ettim.
Annemle evimizin koyu yeşil koltuğuna oturduğumuz zaman annem bana sıkıca sarıldı ve saçlarımdan bir kere daha öptü. "Ah, güzel kızım benim. Ne çok özlemişim."
"Ben de seni çok özledim anneciğim." dedim. "Babamı ve Marcelle'i de tabi."
Annem yüzümü okşarken gülümsüyordu. "Akşam yemeğine kalırsın değil mi kuzum?"
Başımı aşağı yukarı hareket ettirdim. "Evet ama hemen sonra gitmem gerek. Binbaşı ile akşam derslerimiz var."
Annem ellerimi tutup bana gülen gözlerle baktı. "Anlıyorum. Sahi o nasıl?"
Binbaşı Lothair'den bahsedecek olmam yanaklarıma ateş basmasına neden olmuştu. Annem bakışlarımdan anlar endişesi ile başımı eğerken "İyi, sefer hazırlığında."diyerek annemi geçiştirmeye çalıştım.
Annemin eli çenemi nazikçe kavrayıp yüzümü kendisininkine doğru kaldırdığında dudağındaki çarpık gülümsemeyle bakıyordu boynuma. Eli boynumdaki zincirin ucunu kavradı. "Demek seni yürekten seven bir centilmen var, hım? Bunun Binbaşı Severin'den olduğunu umuyorum fakat nedense hiç de bu şekilde düşünemiyorum."
Ağzımı açıp bir şeyler söylemek için davrandım fakat dudaklarımdan çıkan, kem kümlerden başka bir şey değildi. Annem kıkırdayarak başını iki yana salladı. "Anlaşılan bu kolyeyi zarif boynunda taşıyan benim biricik kızımın da kalbi o centilmen için çarpıyor. Ve düşündüğüm gibi bu Severin değil." Bilgeç bir ifadeyle bana bakmayı sürdüren annemin kaşlarından biri yüzünde soru işareti çiziyordu. "Bir bakalım. Bu centilmen uzun boylu, güçlü kuvvetli biri mi?"
![](https://img.wattpad.com/cover/28264451-288-k933630.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ULU ÇINARIN YALNIZLIĞI
Romance16. yy'da Fransasında soylu olmayan genç bir kızın güzel bir hayat yaşayabilmesi için yapabileceği iki şey vardır: Evlenmek veya meslek sahibi olmak. Jeanne Isabelle ikinci seçeneği seçmişti. Ve bu uğurda çıktığı arayışta kendini bir kış günü etek...