Uzun bir yolculuğun ardından kalabilecekleri bir dağ evi buldular. İlk önce evin içini, daha sonra çevresini kontrol ettiler. Tamamen boş ve güvenli gözüküyordu. Burası onlar için uygundu. Evi kendilerine göre tekrar düzenlediler. Zaten fazla eşya yoktu. Kendilerinden önce uğrayanlar çoğu işe yarayacak şeyleri alıp götürmüşlerdi. Diğerleri düzen ile uğraşırken Jisung alt kata inmeyi tercih etti. Her ne kadar kapıyı açmaya çalışsa da bir türlü başarılı olamamıştı. Eski bir kapı olmasına rağmen zorluyordu. Birkaç adım geri gidip kapıya tekme attı. Böylece açılmıştı. Direkt olarak silahı ile içeriyi kontrol etti. Işık bozuk olduğu için pek bir şey göremiyordu. Burayı el feneriyle aramak doğru olacaktı. Duyduğu yere düşme sesiyle irkilip arkasına döndü. Minho, bir zombinin kafasına vurup onu öldürmüştü. Yaşayan bir ölüyü öldürmek ne kadar doğru bir terim bu tartışılırdı tabii."Etrafına iyice baktığına emin ol."
"Karanlık olduğundan göremedim."
Yerdeki zombiye bakıp, ayağı ile dürttü. Ne kadar zaman geçerse geçsin bu yaratıklara asla alışamayacaktı. Zaten alışmak falan da istemiyordu. Bunun sona ereceği yoktu fakat bu lanet varlıkların olmadığı bir yere ışınlanmak için her gece dua ediyordu. Minho kapıyı kapattığında etraf zifiri karanlık olmuştu. Jisung yutkundu. Bu kadar karanlığı kaldıramazdı. Minho'ya doğru ellerini uzatıp, yavaşca adımladı.
"Bizim hakkımızda ne biliyorsun?"
"Ne?"
"Arabada çok imalı konuştun. Ben salak değilim, Jisung. Ne bildiğini söyle."
Jisung derin nefesler almaya başlayarak yürümeye çalıştı. Kapıya ulaşmaya çalışıyordu. Felix ona güvenip bu sırrı vermişti. Kim olursa olsun söylemeyecekti. Yürürken yerdeki bedene takılıp düştü. Minho ona doğru yaklaştı ve yerden kaldırdı. Karanlıktan korktuğu fazlasıyla belli oluyordu. Amacı da onu korkutmaktı zaten. Jisung'un titreyen elleri, Minho'nun omuzlarını buldu.
"Çıkmak mı istiyorsun?"
Jisung sadece başını salladı.
"Karanlıktan korkuyorsun ama zombiler ile savaşmak senin için sorun değil, öyle mi?"
Jisung, Minho'nun neden böyle davrandığına anlam verememişti. Minho şu an onun için zombilerden daha korkutucuydu. Minho aralarındaki mesafeyi kapattı. Kollarını Jisung'un beline sardı.
"Ne bildiğini söyle."
"Ben.. bir şey bilmiyorum."
Minho, Jisung'u duvara yasladı ve gülümsedi. Onunla uğraşmak hoşuna gidiyordu. İyileştiğine göre buna devam edebilirdi. Jisung karanlıkta tek sığınabileceği Minho olduğundan yakınlıktan rahatsız olmamıştı.
"Ne bildiğini biliyorum. Sadece senden duymak istiyorum."
Jisung gerçekten köşeye sıkışmış hissediyordu. Minho'nun bilmesi bir şeyi değiştirmiyordu. Jisung yine de Felix'in anlattıklarını söylemeyecekti.
"Söyle."
"Söylemem."
"Söylemezsen, söylettiririm."
"Yok."
"Çabuk söyle."
"Olmaz."
Minho gülmeye başlamıştı. Jisung'un hareketleri çok tatlı ve komikti. Bir de konuştukça Minho ile yüzyüze gelmemek için başını çeviriyordu. Minho, Jisung'un dudaklarına baktı. Felix'in ona ne anlattığını elbette biliyordu. Felix, bir arkadaşa anlatıp, içindekileri dökmek istemişti belli ki. Jisung'un hiçbir şey söylememesi ise fazlasıyla hoşuna gitmişti. Minho'nun gülmesi ise Jisung biraz da olsa rahatlamıştı. En azından dayak yemeyecekti. Minho'dan bu kadar korkması normal miydi bilmiyordu ama adam korkutucuydu bir kere. Onun sakin ve gülümseyen hallerini daha çok seviyordu. Minho, dudaklarını Jisung'un dudaklarına sürttü. Uzun zamandan beri kaçıp saklandıkları için öpüşmek, sevişmek ya da iyi hissetmek neydi unutmuşlardı. Jisung şu an bulundukları durumu düşünmekten karanlığı unutmuştu bile. Saniyeler sonra Minho Jisung'u öpmeye başladı. Ne yapmalıydı? Karşılık verirse çok istekli, vermezse de ayıp olmaz mıydı? Sürekli kendini gerecek şeyler düşünüyor, yılda bir kez güzel anların tadını çıkaramıyordu. Dudaklarını hareket ettirdi ve karşılık verdi.
Kalbi çok hızlı atıyordu. Üstelik elleri de buz kesmişti. Minho Jisung'un bu halini fark edince durdu ve ona baktı. Jisung ise Minho'ya bakamıyordu. Bakışları yerdeydi. Saçlarında hissettiği el ile başını kaldırdı.
"İyi hissetmediğimde senden saçlarım ile oynamanı istemiştim hatırlıyor musun?"
Jisung gülümsedi. Bir öpücüğün onu bu kadar etkilemiş olması utandırıcı bir detaydı. Kendini Minho'nun kollarına bıraktı. Böylesi daha iyiydi. Kapı açılınca Jisung geri çekilmek istedi ama Minho izin vermeyip gelene baktı.
"Karanlık fantezinizi bozmak istemezdim ama bakmanız gereken bir şey var."
Hyunjin sırıtıp, geri yukarı çıktı. Jisung'un kaşları çatılmıştı.
"Fantezi mi? Ne yaptık ki? Hep benimle uğraşmış olmak için yapıyor böyle."
Minho gülüp, Jisung'un yanaklarından tuttu ve kendine çekti. Küçük bir öpücük daha bırakıp merdivenlerden çıkmaya başladı. Jisung, bu adamın amacının onu bayıltmak olduğunu düşünerek arkasından ilerledi. Çocuklarla birlikte evin terasına çıktılar. Jisung ve Minho şaşkınlıkla bakıyordu. Diğerleri çoktan gördüğü için bunun nasıl olabileceğini düşünme kısmına geçmişlerdi.
"İlk defa bu kadarını bir arada görüyorum."
"Ve buraya doğru geliyorlar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Apocalypse. ┇Minsung.
FanfictionArtık dünya eskisi gibi değildi. Zombiler, tehlikeli çeteler ve hayatta kalma mücadelesi. Bütün bu vahşi duyguların içinde diğer insani duygulara yer var mıydı? Çift: •Minsung