12

2.1K 212 216
                                    


Hayatımın sürekli olarak yaptığım en büyük hatası polyannacılığı dibine kadar yaşamamdı.

O gece, birbirimizin yaralarını masumca sararken her şeyin iyi olacağını düşünüyor olmaktan pişman değildim. Nasıl olabilirdim ki? Onun bana olan bakışlarını, tenime bıraktığı minik öpücükleri, ona sarılmam ile hızlanan kalp atışını her hatırladığımda sonsuz bir umut ile doluşumu nasıl engelleyebilirdim?

Onu sevmeye başlıyor olmamın önüne nasıl geçebilirdim? Belki de geç kalmıştım.

Yapmadım. Denemedim bile. Bana nefes aldığımı hatırlatan anları unutmak istemedim. Aksine son kez yanağımı öpüp evimden o gece çıktıktan sonra, bütün bu anları düşünmeyi bıraktığım tek bir saniye, bir gece olmadı.
Bir anda o her yerdeydi. Zihnimde, düşüncelerimde, hayallerimde, hislerimin tam içinde...

Kalbimde.

Her şey o kadar kusursuz ve saf geliyordu ki sevginin beni bir aptal yaptığını bile unutmuştum.

Çok olmamıştı kötü hislerin tekrar bedenimi bulması. Üç gün boyunca telefonlarıma cevap vermemesi ve okula o günden sonra gelmemesi gerçeği aklıma geldiğine gerçekler tokat gibi yüzüme çarpmış, gerçeğe geri dönmemi sağlamıştı.

Okulda hep yanında olan çocuğa sormak istemiştim ama çekindim, vereceği tepkiden korktum belki de..

Neredeydi? Ne yapıyordu? Ben onu deli gibi geri isterken o neden tekrardan çekip gidiyordu?

Bunun mantıklı bir açıklaması yoktu. Tam üç gece boyunca köpeğime sarılıp keşke diye geçirmiştim içimden, keşke sadece onu suçlasaydım. Keşke bana bir anda böyle davrandığı için ondan nefret edebilseydim.
Her şey daha kolay olurdu belki ama yapmadım, onu bir an için bile suçlamadım. Telefonumun çalışını beşinci saniyede reddettiğinde bile onu suçlamadım. Kalbim kırılmıştı ama bu o hariç herkesin hatası olarak gözüktü gözümde. Onu en son hatırladığım haliyle kalsın istedim zihnimde. Yaralarımı öpen o çocuk olarak kalsın diye uğraştım.

Başına bir şey gelebilmiş olduğunu düşündüm. Bir nedeni olduğunu ve bunun yüzünden bunları yaptığını düşündüm daha doğrusu kendimi kandırıyordum. Bütün bunların bir açıklaması vardı. Beni silip atamazdı.

Öpücüğüm ile kalbi hızlanan biri, atamazdı. Öyle değil mi? Yapmazdı bunu.

Gece oldu. Okuldan döndüm ama eve geç gittim. Kkami bana kızgın olmalıydı onunla sadece geceleri ilgileniyor, yatağımda yatmasına izin veriyordum. Hyunjin'i gün içince daha az hatırlamaya çalışıyordum çünkü.
Ama Kkami kabarık tüylerini bana yaslayıp oyun oynamak istediğinde bu iş daha da zorlaşıyordu. Her şey yine duygusuz pisliğin teki olmaya itmişti beni.

Chris ve burs meselesi beni derin sulara boğan diğer bir ağırlıktı. Koridorda alttan bakışlarını üstümden indirmemesiyle o günkü adamların onun başının altından çıktığına emin oldum ama yine de aşağılık, pislik oyunları ile uğraşmadım. Her bakışına kafamı çevirerek cevap verdim. Zihnim başkası tarafından çoktan doluydu zaten.

Minho ve Seungmin olanları bir şekilde ağzımdan almayı başarmış. Ruh halimin değişkenliğini Chris'e bağlamışlardı. Onlara Hyunjin'den bahsetmedim, onu bir sorun olarak görmek istemedim sadece. Seungmin Chris'i şikayet etmemiz gerektiğini söylüyor Minho da intikam almak istediğini söylüyordu her akşam onlarla basket çalışmaya kaldığım süre boyunca. Eve gitmemek, onu daha fazla düşünmemek için kendime kaçış yolu bulmuştum.

Eve girip huzursuzca kapıyı kapattım. Ne kadar sıradan bir üç gün geçmişti, ilerleyen saatlerle dördüncüsü de tamamlanacaktı. Hala yoksun Hyunjin ne yanımda, ne de hattın diğer ucunda yoksun.

*****

Koltuğuma uzanmış düşüncelerimle boğuşurken birkaç hışırtı geldi sokaktan. Kafamı çevirip ne olduğuna bakmak istedim istemsiz bir tepki ile. Yoldan geçen sarhoş bir grup, ya da çalılıkların arasında kavga eden kedilerdir diye düşündüm ilk başta.

Ama o üç adamın evimin tam altında, arabalarını penceremin görüş açısına park etmiş bir şekilde beni izlerken gördüğümde kanım dondu. Biri kendini arabaya yaslamış beni izlerken, bir diğeri arabanın arkasında sokağın başını gözetliyordu, diğeri ise arabanın içinde bir şeyler ile uğraşıyordu gördüğüm kadarıyla.

Ve korku bedenimde yayılmaya başladı. Gördüğüm görüntü ile istemsiz olarak titremeye başlamıştım. O kadar çaresiz hissettim ki, o an ne yapacağım nasıl tepki vereceğimi bilmiyordum.

Hızlıca ayağa kalktım. Kkami'ye sarılıp pencerenin önünden çekilirken ayaklarım dahi titriyordum ve ben ayakta durmakta zorlandım. Bir kaç saniye dönen başımla öylece dikildim. Derince yutkundum ve sakin kalmaya çalıştım.

Gözüme dış kapı iliştiğinde hızlıca oraya ilerledim. Kapıyı iki kez kilitlerden Kkami'ye sıkıca tekrar sarıldım. O an güç alabildiğim yek şey onun minik bedeniyken kendime acıdım. Yalnızlığım sinirlerimi gerdi.

Sonra yere çöktüm. Sırtımı pencerenin yanındaki kitaplığa yaslarken oluşan boşluğa kucağımdaki Kkami'yi bıraktım. Telefonumu cebimden çıkarıp duvar kağıdımda Kkami olan ekranın ışığının yüzüme çarpmasını izledim. Ne yapacaktım ki? Kimi arayacaktım?

Başımı hafifçe yana doğru eğip hala beni izleyip izlemediklerine baktım. Dimdik buraya bakan bakışlarını görmem ile geri çekilirken bir miktar daha çok titredim.

Rehberime girdim. Nefesimi tutarak ve gözlerimi kısarak belli belirsiz gezindim kayıtlı numaralarda. Zaman kazanmak ister gibi.
Bir yolunu bulmak ister gibi.

Son aramalara girdim. En üstte onun adı belirdi. Yutkundum. Onu o kadar çok yanımda istedim ki, ona sığınmayı o kadar çok istedim ki bundan nefret ettim.

Gözlerim ismimi okumam ile daha çok dolmuş halde iken parmağım sağa kaydırıp onu aradığımda, zayıflığımdan nefret ettim.

Çaldı, çaldı ve defalarca umut ettim. Bu sefer açacağını ve ona sığınmam için yanıma gelme olasılığına tutundum. Yüzümü Kkami'nin kabarık tüylerine gömdüm ve dolu gözlerimi yumdum. Saniyeler geçti, telefon çalmaya devam etti. Kalbim her bir anda daha çok sıkıştı, umudum ilerleyen zamanla birlikte solmaya başladı. Telefon son kez çaldı.

Açmadı.


Olayların gidiş hızını beğeniyor musunuzz ya da daha çok görmek istediğiniz bir şey var mıı??

Wanna be yours |HyunlixHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin