İyi okumalar!
Midemin bulanması ile odamdan çıkmıştım. Dün gece Gizem'in yaptığı çorbadan sadece ben ve İzem içmiştik. Yatağıma nasıl geldiğimi bile hatırlamıyordum. Midemde çıkardıklarım yüzünden bir şey yoktu ama yine de beni kusturmak istiyordu bedenim. Aynaya baktığımda tepemde ki topuzum bozulmuş, solgun yüzüm ile ruhum emilmiş gibi duruyordum. Yüzümü kurularken Tonks'un beni kapının önünde izlediğini gördüm. "Acıktın mı sen yoksa bana yaklaşmazsın."
Mama kaplarını doldurduktan sonra su almak için mutfağa gittim ev sessiz ve sakindi. Suyumu alıp salona göz geçirirken etrafın son bıraktığımızdan toplu olduğunu gördüm. Görevlerini yerine getirmişlerdi bizimkiler. Telefonum çaldığında odama doğru ilerledim. Arayan kısmında Gizem'in adı gözüktüğünde hafif hayal kırıklığına uğramış gibi oldum çünkü Kaan'ın aramasını bekliyordum hiçbir mesaj bile yoktu ona dair. "Efendim." dedim yorgun bir sesle. "İyileştiniz mi? Hepsi benim suçum."
Kafamı hayır anlamında salladım kendi kendime "sorun değil. Ben iyiyim ama İzem'i bilmiyorum uyuyor galiba." anladığını belirten mırıldanma sesleri geldiğinde "bir daha yemek yapmayacağım size." güldüm ama o duyamazdı. "Artık kesinlikle yemeyeceğim yaptığın yemekleri." kahkaha attığında arkadan bir ses gelmişti onu çağırmışlardı. "Sera ya benim patron başımda dikilmek üzere seni seviyorum."
Telefonu kapattığım gibi İzem'e bakmaya odasına gitmiştim "İzem uyaan." diye dalmıştım ama keşke bunu yapmayıp kapısını tıklatsaydım. Sesimi duyduğu gibi sandalyede kıvrılan Ege irkilip yere yığılmıştı İzem ise uykulu gözler ile yatağında karnını tutarak bana bakmış ardından Ege'ye dönüp sadece bakmıştı. "Özür dilerim ben bilmiyordum." kapıyı kapatıp çıktım sanki onları basmış gibi bir yüz ifadem vardı.
Kış mevsimini ve karı hiç sevmezdim ama yine de hemencecik hazırladığım yeşil çay ile balkona çıktım. Aklımda sadece Kaan vardı. Hiç aramamış, mesaj atmamıştı eskiden olsa böyle şeyleri sorun bile etmezdim. Bu düşüncelerimi bir kenara atıp sıcaklığın verdiği rahatlığa dönmüştüm çayı içtiğimde içim ısınmıştı. Bu havalardan nefret ederdim ama sıcak ayları da sevmezdim. Daha fazla dayanamayarak içeri döndüğümde İzem ve Ege mutfaktalardı. Ege patates soyuyordu İzem hemen arkasında oturmuş onu izliyor hem de sohbet ediyorlardı "dedim ya Ege öyle sevmiyorum ben."
"Tamam, yapmam ben de merak etme."
Balkonun kapısını kapatıp poşetin çayını çöpe attım ardından kupa bardağını kavabonun içine koymuştum. "İzem, ben hatırlamıyorum dün gece hakkında sadece kustuğumuzu ama sonrası sabah uyanmam." bana baktığında kaşları çatıldı "psikolojik bir şey bu merak etme zaten kusmaktan başka bir şeyde yapmadık." dedi beni rahatlatmak istercesine "kaşlarını neden çattın o zaman?"
"Sadece seni kandırmak istedim ama vazgeçtim sonra." kafamı salladım. "Ben odama geçiyorum. Kahvaltı yapmayacağım." bütün gün odamda yatağımda zaman geçirmek istiyordum çünkü uzun zamandır sürekli bir şeyler yapıyorduk. Eğlenmeme rağmen vücudum yoruluyordu. "Tamam, dinlen biraz sonra atıştırırsın."
Odama geldiğim gibi kıyafetlerimi değiştirip rahat bir şeyler giyindim. Gıda zehirlenmesi vardı eğer bugün geçmezse hastaneye gitmek zorunda kalırdık. Bu yüzden de ateşim vardı. Çizgili siyah pijamamı ardından üstüm için ise sadece siyah büstiyerimi geçirmiştim. Yatağıma geçtiğimde dizüstü bilgisayarımı alıp yatağın kenarına koydum. Kısık seste biz müzik açıp dinlemeye başladım. Bir süre sonra müziğin verdiği mayışma ile gözlerimi açılıp kapanıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
HYMENALOUS
Teen FictionYa hayatın bize verdikleri ile geçinmeliydik ya da bize veremediklerinin peşine düşmemiz gerekiyordu. İki yakın arkadaş ve onları bekleyen yeni bir hayat. Peki, bu yeni hayata ayak uydurabilecekler mi?