Yavaş adımlarla yürümek eylemini gerçekleştiriyordu ayaklarım. Beynim ve bedenim birbirine savaş açmıştı adeta, bedenim yürümem için hareket etmeye çalışırken beynim tüm bedenimi ele geçirmiş tüm gücümü kaybetmem için ısrar ediyordu. Boynumda ki damardan tüm vücuduma her hücreme yayılan acı gücümü kaybetmeme yetiyordu. Donakaldım... Elim merdiven korkuluklarında mumyalanmış gibi duruyordum, o da duruyordu...
Yerde gördüğüm gölgeye dönüp bakamayacak kadar acıyordu boynum. Gölgenin daha da yaklaştığını gördüm. Tam arkamda mıydı o...
Nefes alış verişim öylesine hızlıydı ki göğsüm hızlı hızlı inip kalkıyordu. Ellerim soğuk soğuk terlemeye başladı. Anlık cesaretimle terleyen ellerimi korkuluklardan çekip arkamı döndüm.
''Kim var orada?'' diye seslendim. ''Kimsin sen?'' diye yineledim. ''Kimsin?'' diye mırıldandım... Çaresizlikle arkamı döndüğüm sırada ağzıma bir el sıkı sıkıya bastırıyordu, refleksle çırpınmaya başladım. Mümkün değildi kıpırdamak o kadar sert ve can yakıcıydı ki ölebilirdim ellerinde. Evet, evet ölebilirdim ve ölüyordum galiba şuan... Konuşamıyordum, çırpınamıyordum, nefes alamıyordum...
Elini ağzımdan çekmeden diğer eliyle sırtımdan itti, o kocaman, ağır, balyoz gibi eliyle. Bedenim soğuk zeminle çarpışınca acıyla inlemek için de olsa fısıltıda olsa sesim çıktı. Kendimi toparlamaya çalışarak derin bir nefes çektim göğüs kafesime. Başımı arkaya çevirdiğimde yoktu kimse. Nefes almaya devam ettim. Tekrar seslendim: '' Kimsin sen? Ne istiyorsun benden?'' Ses yoktu. Gölge de yoktu o el de..
Kendimi zorlayarak lavaboya gittim. Lavabonun kenarına tutunarak destek almaya çalışarak musluğu açtım. Soğuk suyu yüzüme çarptım, çarptım, çarptım... Yüzümdeki alev alev yanan ateş sönene kadar... Derin bir nefes alarak aynada ki yüzüme baktım. Bembeyaz olmuştum ve saçlarım darmadağın olmuş. Kendi kendime mırıldandım.
''Kimsin sen...'' 1aydır o gördüğüm gölge adam ya da kadın her neyse... Ama kadın olamaz. O büyük balyoz eller bir kadına ait olamaz... Şimdi burnumun dibine kadar geldi... Ama neden? Neden ben? Kimdim ki ben... Benden ne istiyorlardı?''
Yüzümü son kez soğuk suyla yıkadım. Kalp atışım biraz daha yavaşlamıştı, saçlarımı toplayıp üstüme başıma çekidüzen verdikten sonra lavabodan çıktım. Bizimkilerin yanına gitmeliydim hemen. Kafam hala az önce yaşadıklarımda yürüyordum ağır ağır...
Odanın kapısına geldiğimde hala içeride oturuyor, birbirleriyle gülüşüyorlardı. Kendimi toparlayıp içeri girdim. Hiç sesimi çıkarmadan çantamı koyduğum sandalyeye yönelerek çantamı ve montumu aldım.
''Deniz, senin neyin var. Bu hal ne ?'' diye soran Begüm'e az önce yaşadıklarımdan sıyrılarak yüzüme yalandan takındığım gülümsememle cevap verdim. ''Ne varmış halimde kuzum'' dedim.
''Yüzünün rengi değişmiş baksana sanki akşama kadar dünyayı sırtında taşımış gibi bir yılma var üstünde.'' Diye konuştu Mert.
''Olur tabi. Bir sigara bile içemedim yahu, Yaman beyinizin soğuk rüzgârları, sizin isim bulma telaşınız... Daha ne olsun.'' Dedim. Yalana bakın ya.
'Gerçekten iyi olduğuna emin misin bak hastaysan kendini iyi hissetmiyorsan eve git dinlen. Yamana söyleriz biz.'' Diye endişeli bir ses tonuyla gözlerime bakarak konuştu Mert.
'' İyiyim gerçekten. Merak etmeyin.''
''Bana pek öyle gelmedi Deniz Hanım. Akşama ifadenizi alacağım ona göre. Şimdi girmemiz gereken bir toplantı var.'' Dedi iç çekip gülümseyerek Begüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Aşk' a Tutsak
Teen Fictionİmkansızın icinde bile imkan vardır derler... Söylesene duvar adam, Yıkılır mı duvarın ? İzin verir misin duvarlarını yıkmama? Bahçelerimiz papatya dolar mı? Çiceklerimiz açar mı? Bu enkazdan kurtulabilirmiyiz? Ben yine sevebilir miyim ne ders...