Çünkü kader, insanın yürümek zorunda olduğu en uzun yoldur.

596 475 538
                                    

Çünkü kader, insanın yürümek zorunda olduğu en uzun yoldur. Ve en zor yoldur; tükenirsin, paramparça olursun o yolda... Beklersin ama gelmez sonu. Belki de mesele yolun sonu değil de YOL un kendisidir.

Yürüyorum aheste aheste... Gözlerim bir boşlukta. Kelimenin tam anlamıyla ruhsuzca... Yanımdan geçen doktorlar, hemşireler, ağlayan kadınlar, kapıda, duvar köşesinde bekleyen insanlar... Tüm bunlar bana geçmişimi hatırlatır hep. Annemin o yoğun bakım odasından çıkmasını duvar kenarında bekleyişimi, annemin karnındaki neye benzediğini bilmediğim hep sabırsızlıkla doğmasını beklediğim kardeşimi bekleyişimi... Babamı bekleyişimi... Tek başına kalmış bir kız çocuğuydum bu koridorlarda... Sonra Doktor amca çıktı yoğun bakımdan bana baktı uzun uzun sonra yanındaki hemşireyle konuşmaya başladı fısıltıyla, benim duymadığımı zannederek... ''Kaybettik'' dedi. '' Anneyi de bebeği de'' devam etti sonra Doktor amca '' bu küçük kızın kimsesi yok mu?''... ''Yok Doktor amca '' dedim içimden gözyaşlarım yanağımı sırılsıklam etmişken... Sonra babam geldi. Doktor amca durumu anlattı babama. İkimizin de gözleri yoğun bakım odasından çıkan iki hemşire ve sedyedeki bembeyaz örtüdeydi. ''Neden annemi kapattılar böyle nefes alamaz ki baba. Açsınlar annemin üstünü göremez ki bizi...'' Hıçkırıklarımın arasından döküldü cümlelerim... Benim acı dolu hikayem böyle başlamıştı...

''Deniz'' tüm düşüncelerimden sıyrılıp koluma girmiş, dolu gözlerle bana bakan Begüm'e döndüm... '' Efendim'' dedim. '' Kendini üzme böyle lütfen. Canın yandıkça canımız yanıyor. Bırak geçmiş geçmişte kalsın.'' Haklıydı. Geçmiş geçmişte kalmadıkça geçmeyecekti. Düşünmemeye çalıştım, Boğazım düğüm düğüm.

Odama geldikten sonra yatağıma doğru yürüdüm. ''Dur canım ben açayım yorganı. Üşümüyorsun değil mi kuzum... ?'' Benim canım kardeşim. Sevgi ve dolu gözlerle baktım ona.    '' Deniz.'' dedi şaşırmış bir yüz ifadesiyle... '' Ne oldu kuzum? Bu yüzünün hali ne ?'' hem sorumu sorup hem Begüm'ün şaşkınca baktığı yatağıma baktım. Gözlerim gördüğüne inanamıyordu. ''Bunlar benim yatağıma nasıl gelmiş Begüm? Şirkette de olmuştu bu. Bu yapboz parçalarını kim, neden ?''

''Kuzum sakin ol. Sakin ol da vallahi ben de anlamadım. Mert'i bir arasak mı? Onlarda telaşlanır. Ay bilemedim ya.''

İkimiz de yatağımda duran yapboz parçalarına bakıyorduk. Siyah ama kırmızı işaretler vardı. Kim ne anlatmak istiyordu. Ben daha yangından nasıl çıktığımızı anlamadan bu olay da ne böyle. Sahi nasıl çıkmıştık biz o odadan... Yaman hala ortada yoktu, görememiştim onu.

''Begüm?'' diye seslendim. '' Efendim kuzum?'' '' Nasıl oldu yani nasıl çıktık o odadan?'' gözlerim Begüm'ün gözlerine merakla bakıyor, vereceği cevabı bekliyorum.

''İtfaiye geldi kuzum. Ateşi söndürmeye çalıştılar canla başla. Sonra içeri girdiler sizi çıkardılar. Yarım saat sonra ambulans geldi. Yollar öyle kar olmuş ki çok geç geldiler. Çok korktuk hepimiz. Sadece ikiniz çıktınız ama başka kimse yoktu.''

'' Sadece Yaman ve ben mi? Yaman nerede?''

''Evet, nasıl bilmiyorum ama öyle. Sen de Yaman'da baygındınız. Ben bir yandan Elif'in yanında bir yandan seni düşünüyordum. Kendi acımı unutmuştum. Şirketin bahçesini bir görseydin mahşer yeri gibiydi. İyi ki de görmemişsin.''

''Gölge insan, yapbozlar, deprem, yangın, kilitli kalmamız.... Anlamıyorum.''

''Konuşuruz canım sen şimdi düşünme bunları. Hadi uyu''

''Begüm yanımda kalsana'' buruk bir gülümsemeyle gözlerini kırptı. Begüm'ün kucağına koydum başımı. ''Begüm'' dedim çaresizce ve devam ettim '' Elif, annem ve kardeşim gibi bırakmaz bizi değil mi?'' ''Bırakmaz kuzum.'' Sesi titriyordu. Elleri saçlarımı okşuyordu bir kardeş sıcaklığı gibi. Gözlerimde ki yaşlar çıkarın beni dercesine uğraşıyorlardı. Serbest bıraktım onları. Tek tek döküldüler gözlerimden yanaklarıma...

Aşk' a TutsakHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin