Max Richter, Lang Lang- The Departure
09.11.2020 \ Paris belediye başkanlığı köşkü, Paris.
Aslında şu an tam olarak ne yazmam gerektiğini bilmiyorum, Jennie'nin cenazesinin üzerinden tam iki gün üç gece geçti, güneş doğduğunda dördüncü güne gireceğiz. Yazmak için Taehyung'un uyumasını bekledim çünkü defterimi bulursa okumak isteyecekti.
Neden belediye başkanlığı köşkünde olmam ve son günlerde bulduğum ipuçlarından önce her şeyin başına dönmek istiyorum, Kim Jennie'nin cenazesine.
Tören beklediğimden sakin geçmişti, öyle göze batacak bir gariplik yoktu, Taehyung kiliseye kadar gelip törene katılmamıştı. Fakat bu benim için artık garip bu olay olmaktan çıkmıştı ki gözüm zaten başkalarının üzerindeydi. Madame Chatillon'dan kostüm çalışanlarına, dublörlere herkes cenazedeydi ben ise yeni şüphelime göz dikmiştim, Jung Jaehyun.
Jaehyun ilk sohbetimizde Jennie'yle o kadar da yakın olmadıklarını söylemişti ki bu imkansızdı, günün büyük kısmını Taehyung, Jennie ve Jaehyun birlikte geçiriyordu, bir yerde aralarında bir bağ oluşmak zorundaydı.
Fakat Jaehyun beklediğimden bile travmatik atlatıyordu cenaze törenini, hatta biraz olsun rahat hissetmek için daha önce Rosé ile birlikte katil olduğunu öne sürdüğü Taehyung'a yaklaşma girişiminde bile bulunmuştu.
Jung Jaehyun'un Kim Jennie ile ilgili bir sırrı vardı ve o akşam saatlerinde eve dönene kadar tek düşündüğüm bunu nasıl bulacağımdı, ta ki memur Bouquet'ten telefon alana kadar.
İlk gün incelemeye gönderdiğimiz aynanın sonuçlarını mailime attığında, görmem gereken kişinin Taehyung olduğunu biliyordum. Jennie'yi en iyi tanıyan, abisinden başkası değildi, ya da en azından bana verdiği izlenim buydu.
Memur Bouquet'ten aldığım adres belediye başkanlığı köşküydü, arabama atlayıp olabildiğim kadar hızlı gitmeye çalıştım çünkü saat ilerliyordu ve geç kalırsam Başkan Kim'in Taehyung ile görüşmeme izin vermeyeceğine dair kötü bir his vardı içimde.
Ancak acelem boşunaydı, köşkün önüne geldiğimde daha anahtarı kontaktan çıkartmadan Taehyung köşkten çıkıp bariz bir rotada koşmaya başladı. Aslında durdurup konuşmam gerekiyordu, ya da gideceği yere bırakmam fakat nereye gittiğini tahmin edebiliyordum ve bir önceki notlarımda dediğim gibi, katil cenazaye mutlaka katılırdı.
Taehyung kiliseye girdikten beş dakika sonra büyük bir gök gürültüsü kopmuş ve ardından yağmur bastırmıştı. Ben de arabanın arkasından günün erken saatlerinde Taehyung'un verdiği şemsiyeyi alıp kilisenin geniş bahçesinde ilerlemeye başladım.
Kilise geceleri gündüz olduğundan daha korkunçtu. Her şimşek çakmasıyla ürkünç heykellerin ve demir parmaklıkların korkunç gölgesi büyüyor ve yükselip yok oluyordu.
Kilise kapısının önüne geldiğimde Taehyung bir kez daha beni utandırmıştı. Kendisiyle ilgili yaptığım bütün varsayımları bir şekilde ağzıma tıkıyordu fakat o gece kilisenin ortasına oturup rahibeye sarılarak hıçkıra hıçkıra ağlayan çocuk, ilk defa utanmama sebep olmuştu.
Rahibe beni fark ettiğinde elimle bozmamasını işaret edip izledim, bir buçuk saat boyunca Taehyung'un orada olduğumun bile farkında olmadan ağlayışını izledim.
En sonunda rahibe onu sakinleştirip dua etmesi için hazırladığında büyük bir şimşek daha çaktı. Taehyung duasını bitirip yaşlı kadının ellerini sıkıca sıktı, ne konuştuklarını duyamıyordum, muhtemelen teşekkür ediyordu.
Rahibenin bir şeyler söylemesi üzerine Taehyung en sonunda çatık kaşlarıyla bana doğru döndü, ilk başta şaşırmış olacak ki önce duraksasa da hemen yanıma koştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Operadaki Hayalet || Taekook
Fanfiction''Erik gibi çirkin bir karakteri oynamak için çok güzelsin.'' Jungkook elini fazlasıyla yakınında duran gencin kıvırcık saçlarına daldırıp buklelerini parmaklarına dolamaya başladı. ''Belki benim de içim çirkindir, dedektif.''