The Phantom Of The Ophera- Andrew Lyod Webber, Gerard Butler, Emmy Rossum
15.12.2020\ paris polis merkezi , Paris.
Kaybolmuş hissettim. Kendime geldiğimde hissettiğim ilk şey buydu, kayıptım, aldığım yanlış kararlar arkadaşımı öldürmüş, sevgilimin ise nerede, ne durumda olduğunu bilmiyordum.
İşte bu yüzden Jeon, özel hayatını işine karıştırmayacaksın birden beynimin içinde dedektiflikteki ilk yıllarımda dinlediğim bir nutuk öylece kulağımda canlandı.
Ne kadar da aptaldım.
damarlarımdan kanla birlikte yoğun bir öfkenin hızla vücudumda yayıldığını hissettim, şu an bunun sırası değildi, Taehyung'u kurtarmak istiyorsam ne suçluluk duyacak ne de öfkelenecek vaktim vardı, bu son oyundu ve benim şahımı koruyan tek bir piyonum kalmıştı.
nereye gitmem gerektiğini bilmiyordum, Taehyung'u kurtarıp Auhert'ı nasıl yakalayacağımı bilmiyordum. Gözümün önünde olmalıydı, her şey tam gözlerimin önünde olmalıydı ama fark edemiyordum. Katilin hareketlerini yorumlamakta iyiydim fakat anlamakta Taehyung her zaman benden daha başarılı olmuştu.
''Kaçırılan ben olsaydım... Taehyung ilk nereye giderdi?'' dedim önümdeki Jennie'nin günlüğüne, maske ve güllere bakarken.
''Opera binası.''
Düşünecek tek bir saniyem daha yoktu, düşünmeyi de bırakmıştım zaten, arkadaşlarımın başına ne geldiyse çok fazla düşündüğüm için gelmişti, daha fazla düşünmek yoktu, oraya girecek Taehyung'u alıp çıkacaktım.
Arabama atlayıp Paris Opera binasına doğru sürmeye başladım. Her şeyin başladığı onlarca yıldır korkunç bir lanete ev sahipliği yapan yere; Andrew Bisset'in William Park tarafından öldürüldüğü, Emilie Kim'in suikaste kurban gittiği ve Jennie Kim'nin Opera'nın hayaleti Auhert Dubois tarafından öldürüldüğü opera binası.
Opera binasının önüne gelişigüzel park ettikten sonra inip opera binasının kapılarını zorlamaya başladım, kilitliydi. Opera binasını tamamen kapatıyorlar, Yönetmen Park'ın skandalından sonra binaya kilit vurup tiyatro ekibini dağıtmaya karar verdiler. Taehyung'un sesi kulağımda bir anı gibi canlandığında rastgele bir küfür savurdum. Opera binasına girmenin bir yolunu bulmalıydım.
Birkaç adım geri gidip tarihi binanın cam kapılarını iyice inceledim. Hemen ardından arabama dönüp torpido gözündeki silahımı alarak kapının kilidine iki el ateş açtığımda ara sokaktaki insanlardan tedirgin sesler yükselmeye başladı.
kurşunla kırdığım kilidi var gücümle ittirip Jennie'nin odasına doğru ilerlemeye başladım.
''Yakın mıydınız?''
''Fazlasıyla, Jen bana her şeyini anlatırdı.''
Üzerine KJ harfleri kazınmış odanın kapısını itip içeri girdim. Her şey aynı yerindeydi, Taehyung'un haftalar önce temizlemiş olması gereken her şey. Mumlar, incil, saç tarağı bile aynı yerdeydi.
Odada oyalandığım birkaç saniyede sanki ortada duruyormuşum da oda etrafımda dönüyomuş gibi mide bulandırıcı bir his içimi kapladı. En sonunda ellerimi odanın sonundaki dolabın üzerinde birleştirdiğimde bir kez daha anılar Taehyung'un sesiyle zihnimde belirdi.
''Şaka yapıyorsun? Yeraltı geçidi mi var?''
Dolabı itip içinden rahatça geçebileceğim yeraltı geçidini gün yüzüne çıkarttığımda derin bir nefes alıp telefonumun fenerini açtım. Yavaş ve inceleyen adımlarla geçitte ilerlerken gerçekten böyle bir yerin varlığını nasıl olur da daha önce keşfetmezler anlamakta zorlanıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Operadaki Hayalet || Taekook
Fanfiction''Erik gibi çirkin bir karakteri oynamak için çok güzelsin.'' Jungkook elini fazlasıyla yakınında duran gencin kıvırcık saçlarına daldırıp buklelerini parmaklarına dolamaya başladı. ''Belki benim de içim çirkindir, dedektif.''