Sur l'ocean couleur de fer- Alcest
31.11.2020\ Porte de Montreuil , Paris.
Kendimi topladığıma inandığım ve tekrar katilin peşine düşmek için andiçtiğim birkaç dakika öncesinden ve son bir haftadır kendi kendimi boğmama neden olan her şeyden bahsetmek için günlüğümü tekrar elime aldım.
Aslında haftanın başında bu kadar güçlü bir psikolojiye sahip değildim, Yönetmen Park'ın sorgusundan sonra kafeteryada oturup yaşadığımız her şeyi gözden geçirdiğim birkaç saatin ardından motele dönmek için polis merkezinden çıktım. Hava soğuktu, rüzgar sert esiyordu. Derimi kesercesine geçip giden rüzgar öyle soğuk ve keskindi ki, buz gibi hava acı çekmeme neden oluyordu. Yalnızlık içinde acı çekiyordum.
Bunca zamandır kör müydüm, kendi ellerimde katile silsin kanıtlar mı sunmuştum gerçekten? Emin olamıyordum. Davada öyle bir çıkmazdaydım ki bu saatten sonra Taehyung'a öylece güvenemezdim fakat Yönetmen Park'ın söylediklerini de görmezden gelemezdim.
Arabama doğru yürürken de, kapısını açıp direksiyon başına geçerken hatta motelin yolunu tuttuğumda bile içimde anlamlandıramadığım bir his vardı ve beni ele geçiriyordu. Korku muydu? Neyden korkuyordum ki, gerçekten bunca zamandır aradığım katili yanımda gezdiriyor olmamdan mı yoksa ona sırıl sıklam aşık olmuş olmamdan mı?
buna kafa yormamak için hemen başka bir şey düşündüm, ne zamandan beri bir ortakla çalışıyordum ki, hele ki polis bile olmayan birini neden her yere yanımda götürmüştüm? Taehyung'a neden ihtiyacım vardı gerçekten onu yanımda mı istemiştim yoksa Taehyung mu onu istememi sağlamıştı.
Dünyamın bir anda kendi içine doğru kapandığını hissettim, gittikçe küçülüyor ve nefes alamayacağım bir şekle gelene kadar beni sıkıştırıyordu.
Önümdeki sürücünün kornaya basmasıyla kendime gelip direksiyonu kırdığımda, sinirle anahtarı kontaktan çıkartıp el frenini çektim. Neredeyse önümdeki araca çarpıyordum.
Kafam neredeydi, ne düşünüyordum, neden dikkatim bu kadar dağınıktı?
''Çünkü güvenin kırıldı.'' dedim kendi kendime dikiz aynasından terler içinde kalan yansımama bakarken. güveninin bir kez kırılması yeterliydi parçalarının bütün vücudunu kesmesi için ve ben tam o anda bu parçalara karşı savaş verirken bir yandan da onları toplamaya çalışıyordum. Onları toplayıp Taehyung'u masum çıkartacak bir şeyler arıyordum.
Dirseklerimi direksiyona dayayım ellerimi saçlarımın arasından geçirdim, ya gerçekten o yaptıysa? Onu seviyordum. Taehyung'a aşıktım. Birinin kötü olduğunu bildiğim halde nasıl sevmeye devam edebilirdim, bir katili nasıl sevebilirdim?
Yavaşça arabayı olduğu yerde bırakıp motele doğru yürümeye başladığımda düşündüm, ne kadar sevdiğimin bir önemi yoktu, benim görevim Kim Jennie'nin katilini yakalamaktı ve karşımdaki kim olursa olsun durmayacaktım.
Kafamdaki düşünceler bir an olsun susmadan motele vardığımda odam boştu, Taehyung'un opera binasına gideceği aklımdan tamamen çıkmıştı ve aradığım fırsat buydu. her şeyi yatağının üzerine yığdım, dosyalar, kanıtlar, tutanaklar ne varsa tek tek Taehyung'un ben görmeden önemsiz diye benden kaçırabileceği kanıtlar aramaya başladım.
O şekilde kaç saat geçirdiğimi fark etmem kapının üç kez vurulmasının ardından pencereye dönüp havanın çoktan karardığını görmemle olmuştu.
Kalkıp kapıyı açtığımda Taehyung en az benim kadar neşesiz bir şekilde beni görmezden gelerek içeri geçti.
''Bir şey mi buldun?'' dedi her tarafa dağıttığım dosyaları bir kenara itip yatağın sol kısmına kıvrılarak.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Operadaki Hayalet || Taekook
Fanfic''Erik gibi çirkin bir karakteri oynamak için çok güzelsin.'' Jungkook elini fazlasıyla yakınında duran gencin kıvırcık saçlarına daldırıp buklelerini parmaklarına dolamaya başladı. ''Belki benim de içim çirkindir, dedektif.''