Way down we go- KALEO
24.11.2020 \ Paris polis merkezi, Paris.
Olduğumdan fazlası olduğumu hiç hissetmedim, her zaman net ve nasıl hissediyorsam o olmanın en açık yol olduğunu düşündüm, fakat dedektif kimliğinden sıyrılıp sıradan bir yazar kılığına büründüğümde savunmasız kalacağımı da tahmin edemedim.
Lisa Manoban ile poker gecesine katılmak, zorunlu veya isteyerek verdiğimiz en küçük kararların bile hayatımızı ne denli büyük etkilediğini göstermişti bana.
Çünkü bu gece sadece sadece Andrew Bisset'in katilini yakalamadık, bu gece dedektif Jeon Jungkook o kumarhanede öldü ve şimdi Jennie Kim'in katilinin küllerinden yeniden doğmayı bekliyor.
Her şeyin başladığı noktayı hatırlamaya çalıştığımda zihnimde ilk başta Lisa beliriyordu, payetli gri bir elbise giyiyordu, şekerli parfümü arabama bindiği anda her yere yayılmıştı.
''Gidelim.'' dedi elbisesinden biraz daha koyu olan gri ojeli tırnaklarıyla radyodan rastgele bir müzik açarak.
Kontağı çevirip çok uzakta olmayan gazinoya doğru sürmeye başladım. Lisa'yla konuşmuyorduk, arada kafamı çevirip baktığımda gözlerini kırpıştırarak beni izlediğini yakalıyordum fakat bu sevimli veya flört eden bir kırpıştırma değildi, açık bir şekilde yanlış bir şey yaparsam olacaklarla ilgili tehdit ediyordu.
Üzerinde kocaman ışıklı harflerle Manoban yazan gazinoya geldiğimizde, önden inip Lisa'nın kapısını açtım.
Matmazel Manoban koluma girip benimle birlikte içeriye doğru yürümeye başladığında görevliler dahil bütün gözler üzerimize çekilmişti, belliydi ki Lalisa Manoban ilk defa yanında birini getiriyordu.
''Babanız büyük odada.'' dedi yanından geçtiğimiz garsonlardan biri, Lisa sadece başıyla onayladı.
''Büyük oda da ne?'' diye fısıldadım kulağına doğru.
''büyük baronların poker oynadığı özel bir oda.'' Lisa gülümsedi.
''Birazdan sen de onlarla tanışacaksın.''
Lisa'yı iki büyük merdiven çıkıp iki kalıplı görevli tarafından korunan üçüncü kata kadar takip ettim. Korumalar beni görmezden gelip başıyla Lisa'ya selam verdikten sonra kırmızı desenli tahta kapıyı yavaşça açtılar.
Aralanan kapıyla birlikte görüş açım da genişlemeye başladı. En baş köşede Christofor Manoban olduğunu düşündüğüm iyi giyinimli yaşlı bir adam, televizyonlardan takip ettiğim muhalefet partiden birkaç siyasetçi ve yüzleri hiç yabancı gelmeyen birkaç kişi daha vardı.
Kapı tamamen açıldığında bütün yüzler bize döndü.
''Jeon Jungkook.'' dedi Lisa beni takdim ederek. ''Bahsetmiştim.''
''Yazar arkadaşın.'' dedi Bay Manoban eliyle oturmamı işaret ederken.
''Pokerden anlar mısın Jeon?''
''Biraz efendim.''
''Bu heriflerin hiçbiri beni bir kez olsun yenemedi.'' dedi, odanın sağ tarafında duran sarışın kadına kartları dağıtması için işaret verirken.
''Sen yenersen röportaj senin olur.''
Bir diğer yardımcı kadın, önüme bir bardak viski koyduğunda yavaşça burnuma götürüp kokladım, garip bir kokusu yoktu.''Alkol içmez misiniz Mösyö Jeon?'' dedi Manoban bu hareketimden sonra.
''Aram yoktur.''
Sarışın kadın eli dağıttığı anda hile olduğunu anladım, bilerek rakiplerine toplayamayacağı bir el dağıtıyor böylece kazanma şansını ikiye katlıyor olmalıydı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Operadaki Hayalet || Taekook
Fanfiction''Erik gibi çirkin bir karakteri oynamak için çok güzelsin.'' Jungkook elini fazlasıyla yakınında duran gencin kıvırcık saçlarına daldırıp buklelerini parmaklarına dolamaya başladı. ''Belki benim de içim çirkindir, dedektif.''