önemli!
medyaların kurguyla bağlantılı olduğunu söylemiştim. arkadaşlar eğer medyayı açıp izleyemeyecek ve medyayla okuyamayacak durumdaysanız kapatın bölümü müsait zamanda medyayla okuyun. çünkü medyalar bu kurgunun canı ciğeri. özellikle medyayı izleyip okumanızı her zaman tavsiye ederim.
wooyoung: iyiyim ( san'ın mesajlarından iki gün sonra saat 19.29 )
san: SENİN BEN VARYA GELMİŞİNİ GEÇMİŞİNİ YEDİ SÜLALENİ
san: nerdesin çabuk söyle
wooyoung: kütüphanedeyim
san: bekle amk bekle
.
.-san-
sinirliydim, fakat bu sefer ki sinirim öncekilerden çok farklı bir amaca hizmet ediyordu. endişelendiğim için onu merak ettiğim için sinirliydim. ne halde olduğunu tahmin bile edemiyordum. kapalı bir kutuydu ve ve ben açmaya uğraşmamıştım bile onu.
evden çıkıp okula gelmem belki de yarım saatimi bile almamıştı. sanki bu kadar hızlı gelmesem, acele etmesem kaybolacaktı ortadan yine. alnımdan akan ter kaşımdaki piercinge değdiğinde, sağanak yağan yağmurun da etkisiyle üşüdüm ve üzerimdeki kalın sweete iyice sığınarak bahçeden içeri girdim.
okulun koridorları sakindi, kütüphanede de belki birkaç kişi avrdı çalışan. chuseok bayramı dönüşü olduğu için bu hafta da okul sakindi. ağır kapıya kartımı okutarak omzumu yasladığımda, aralanan kapıyla görüş açıma giren sırtı içimin ürpermesine neden oldu. bu evime gelmesinin ardından ilk kez karşı karşıya gelişimizdi. yüzüne karşı hakaret edip terslemeden iletişim kurmaya çalışacağım, ona bakarken tahminen onu sevdiğimi hissettireceğim ilk seferdi.
kapının sesini duymuş muydu emin değildim. kafasını yasladığı masadan kaldırmamış ve hareket etmemişti. kütüphanede kimsenin olmayışını fırsat bilip hızla masaya yöneldim ve arkadan bir sandalye çekerek yanına çöktüm. elimle sırtını okşadığımda önce uyuşukça hareket etti, ardından kafasını masadan kaldırmadan uyuşukça yan çevirdi ve gözlerini açtı. rahatsız bir uykudan uyandığı çok belliydi fakat bununla ilgilenemeyecek kadar içim sızlıyordu. sağ gözünün akı çilek kırmızısına bulanmıştı. patlayıp kabuk bağlamaya yüz tutmuş kaşı ve yanağındaki morluklar yüzünden harap görünüyordu.
"geldin mi?"
mahmurluktan dolayı çatallı ve kalın çıkan sesi dikkatimi dağıttığında iki elimi yanaklarına yerleştirdim kafasını kaldırmasıyla birlikte. gözlerin altı simsiyahtı, oturduğu yerde uykuya dalacak kadar uykusuz kalmıştı. belki günlerce uyumamıştı. rengi çekilmiş dudaklarını birbirine bastırıp kuruluğu ıslak diliyle giderdi. kafasındaki kapşonu yavaşça aşağı düşerken ellerimi yanaklarından çekip kafasını göğsüme doğru yasladım. ellerini önce nereye koyacağını bilemese de birkaç kıpırdanışın ardından sweetime koydu. karnımın iki yanından zorla tutunur gibi tutuyordu bedenimi. kafası göğsüme gömülü haldeyken saçlarına çenemi dayadım ve sırtını sıvazladım. gözlerim yanıyordu, burnum sızlıyor çenem titriyordu. yine de güçlü duruşumdan ödün vermeden kafasını göğsümden kendi çekene dek bekledim.
"sigara içmekten ciğerim soldu orospu çocuğu"
güldüğünü varsayıyordum, ses çıkarmasa da dudaklarının kıvrıldığına inanmak istiyordum.
"dünyanın en sert şeyi elmas değil artık"
bahsettiği şeyi anladığımda bacağımla bacağını dürterek sessiz bir kahkaha attım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fag & flaster || woosan [texting]
Fanficsoluk, ölgün gözlerle bakınca ne boş ne anlamsızdır dünya. -slyvia plath [ texting ] [woosan] lgbt+ konulu bir kurgudur. küfür, argo, şiddet içerir.