öpmek istediğim adamı öperken ifşalanmak daha az yakardı belki canımı, ama beni asıl yıkan bu fotoğrafı çekenin sevdiğim adam olmasıydı. yeosang'ın yüzü buğulanmış benim yüzüm apaçık ortadaydı.
dizlerimin üzerine yere kapaklanırken arkamdan omzumu sıkan elle bir irkiliş daha yaşadım.
"kalk"
son kez kaldıracaktı beni oturduğum yerden babam, bundan sonraki hamlesinin beni bir daha yerimden kalkamayacak hale getireceği aşikardı.
dizlerimin bağı ne kadar çözülmüş olsa da ikiletmeden doğruldum. sarhoş gibiydim, aklım uçuvermişti sanki. kolumu sertçe kavramış parmaklardan kurtulmaya çalışmadan, babam tarafından ittirilirken kafamı arkaya çevirip wooyounga baktım.
sırtı bana dönük şekilde changbini yumrukluyordu. etrafında yapmaması için engel olmaya çalışan onca insana rağmen tüm kuvvetiyle indiriyordu darbelerini onun bedenine. ağzımı aralayıp adını seslenmek istesem de yapamadım. o da zarar görebilirdi babamdan, beni kurtarmaya çalışırken canı yanabilirdi. bunu göze alacak sorumluluk yoktu üzerimde.
yine de yüzünü görmek istemiştim, ne hissettiğini anlayabilmek...bu fotoğrafı elleriyle çekip changbine verdiği zaman için suçluluk duyuyor muydu? duyuyordu tabi, zarar görmemi istemezdi fakat kader öyle tecelli ediyordu ki o da çaresizdi şuan değil mi? yine de gülümsemesini isterdim bana. içten gülümsemesinin bana rahat hissettireceğine emindim lakin kolumdan sert bir şekilde çekiştirilirken buna muhtaçlığım da uçup gitmişti. wooyoung'un zarar görmemesi için onun yardımını istememek iyi olurdu değil mi? kimse anlatmadığı sürece babam onunla sevgili olduğumu nereden bilebilirdi?
maç sahasından çıkmamızla babamın bahçenin başına park ettiği arabaya beni savurması bir olmuştu. itiraz edemiyordum, kilitlenmiştim, kalakalmıştım. kapıyı kilitleyip sinirle direksiyona asıldığında yaptığım tek şey arabaya doğru ağlayarak koşan annemin egzoz dumanına karışan yüzüne son kez bakmak oldu. bahçeyi dönüp okuldan çıkmak üzereyken onu da farketmiştim spor salonunun çıkış kapısında. yüzünü göremesem de anneme doğru koşup düşmek üzere olan bedenini kavradığını görebilmiştim.
annemi kucaklamıştı.
...
donuk bakışlarım fizyoterapistin elini yüzümün önünde hareket ettirmesiyle çözülürken dağınık dikkatim de toparlanmıştı. demir yürüteçin korkuluklarına daha fazla tutunamayacağımı anladığımda son kalan gücümü de arkamdaki sandalyeme devrilmek için harcadım.
"çabuk bıraktın, 10 saniyen daha vardı."
evdekiler yürüteçle adım atmaya başladığımdan habersizdiler. ne fizyoterapist biliyordu bunu ne de diğerleri. bir yılın ardından geçen ay ilk defa odamda tek başıma çalışırken demir yürüteçle ilk adımlarımı atabilmiştim. mucizeydi belki de tekrar ayağa kalkmak gibi bir niyeti olmayan benim için azimle adımlamak, yine de kimseye söylememiştim. daha fazlasını beklemelerinden ve her güne yeni umutlarla uyanmalarından korkmuştum. ama wooyoung geldikten sonra iyi ki zamanında onlara söylememişim diyordum içimden. hepsi gözleriyle göreceklerdi wooyoung'un bana iyi gelmeyeceğini, ondan nefret ettiğimi onun gibi bir düzenbazla işim olmadığını hepsi anlayacaklardı.
"biraz daha çalışalım mı?"
ısrarla soran kadına sol elimle siyah tshirtümün yakalarını yukarı kaldırarak ıslaklığı gösterdim.
"bu kadar yeterli."
haddinden fazla terlemiştim. haddinden fazla yorulmuş ve haddinden fazla tükenmiştim. o geldiğinden beri 1 hafta olmuştu ve bu bir haftada ne odamdan çıkmış ne de odama lina hariç kimseyi almamıştım. onunla karşılaşmak onun yüzüne bakmak benimle konuşmasını izlemek...tüm bunlardan korkmuyordum. korktuğum asıl şey ona tekrar kanacak kadar salak olmamdı. onun gerçek yüzünü görmüşken bana söylediği süslü sözlere,şiirlere ve dahası vereceği vaatlere inanacak kadar aptaldım, evet bunca şeyden sonra hala kendime güvenemiyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fag & flaster || woosan [texting]
Fanficsoluk, ölgün gözlerle bakınca ne boş ne anlamsızdır dünya. -slyvia plath [ texting ] [woosan] lgbt+ konulu bir kurgudur. küfür, argo, şiddet içerir.