medyayı üzerine basarak döngüye alırsanız bölümün sonuna kadar medyayla okuyabilirsiniz, öpüyorum..
...
-san-
kaçıncı daldan gidiyordum saymayı unutmuştum. kanıma karışan nikotinin de etkisiyle tüm direnişlerime, ona yazmamak için kendimi tuttuğum onca geceye rağmen saniyeler önce o iki dizeyi yazarken hiç tereddüt etmemiştim.
hastanenin ağır kokusundan kurtulmak için bahçede hava almak da yaramamıştı, ona duyduğum derin çekimi ciğerlerime oksijen doldurarak da durduramıyordum. ona çekilmemek için sigaraya yöneliyor sigaraya yöneldiğimde onun çukuruna daha çok düşüyordum.
her şeyin sorumlusu bu dirayetsizliğimdi, annem bir anlık yokluğumda o hapları alıp mahvolurken benim aklım çok başka dünyalardaydı. ne ara yatakta uzanan ölü bedenini kucaklayıp bahçeye çıkmıştım hatırlayamıyordum, her şey pusluydu. dünyam tamamen ağır bir sisin altında kalmış da nefes almak yerine kendimi o sise daha çok gömüyormuşum gibiydi.
annemin içeride midesi yıkanırken, rüzgar çift başlı bir köpek gibi uluyarak her şeyi silip süpürüyordu vücudumdan. annem öylece yatarken ben kaybolduğum patikada yolu bulmak ister gibi wooyoung'a mesaj atıyordum.
her şey çok anlamsızdı, şuan gelse otursa yanıma sarılsa vücuduma teslim olacak kadar güçsüzdüm. yaslanacak bir omuz için ağlarken belki bu sigarayı da içmezdim o vakit. sigaramdan başka kimse beni anlamıyorken, o seni anlıyorum dese kendimi ona bırakırdım yemin ederim.
şişme montuma iyice sığınarak oturduğum bankta karnıma dayalı vaziyetteki bacaklarımı aşağı sarkıttım. sigaram dibine dayanmıştı. son kez büyük bir nefes çekip bankın arkasına salladım izmariti. önüme döndüğümdeyse karşılaştığım manzara kalbimin kulaklarımda atmasına neden oldu.
babam bir ambulansın içinden inerken sedyeyle, yüzünü göremediğim biri sağlık ekipleri tarafından hızla içeri taşınıyordu. görüş açısına ben girdiğimde önce bir müddet şaşkınlıkla izledi beni. annem için burada olduğumuzu anlaması o birkaç saniyesini almıştı ondan. sevgilisi de peşinden görüş açıma girerken hareketlenen mideme elimi götürdüm ve sertçe bastırdım.
neden buradalardı? ambulanstaki hasta kimdi? kime refakat ediyorlardı?
tüm sorularım yanıma yaklaşan ikiliyle dilimin ucuna iyice yaklaşırken ellerimi montumun ceplerine soktum ve ayağa kalktım. yüzümdeki iğrenir ifadeyi farketmiş olacak ki, sevgilisinin elini kavradı üzülmesine olanak vermek istemezmiş gibi.
"bir kadına sahip çıkamayacak kadar aciz misin?"
ciddiyetimin yerini aniden patlayan kahkaham aldığımda soğuğa dayanamayan ellerimi sinirle ceplerimden çıkardım ve saçlarımdan geçirdim. bu adama ben bir şey anlatamazdım, ne anlatsam ne kadar haykırsam havaya karışıp gidecekti çünkü.
"o kadın senin arkana sinen o orospu yüzünden bu halde, tabi senin rolünü de unutmamak gerek."
bana doğru savuracağı darbe hastane kapısındaki polislerin kavga ettiğimizi zannederek bize doğru yaklaşmasıyla başarısızlığa uğrarken, arkamı dönüp hastaneye girdim hızlıca. ben hastaneye girerken o ve sevgilisi hastane polisiyle üstten üstten konuşmaya devam ediyorlardı.
merakım boyumu aştığı için durduramıyordum kendimi. bilgi işleme yaklaşıp birkaç tereddüdün ardından kafasını önündeki dosyalara dikmiş kadının ilgisini çektim.
"pardon, az önce ambulansla getirilen hasta ne tarafa götürüldü acaba?"
"yakını mısınız?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fag & flaster || woosan [texting]
Fanfictionsoluk, ölgün gözlerle bakınca ne boş ne anlamsızdır dünya. -slyvia plath [ texting ] [woosan] lgbt+ konulu bir kurgudur. küfür, argo, şiddet içerir.