yapmayanın çoook pişman olacağı bir öneri bırakacağım...
medyayı izleyip sonra medya ile okuyunuz.
eğer acıdan ölmek istiyorsanız okumadan evvel mutlaka sözlere bakınız
.
-wooyoung-bu evin kokusunun değiştiği gün, hiçbir şey eskisi gibi kalmamıştı aslında. metamfetamin? ya da met? daha önce duymadığınıza yemin edebilirim. ben de o kristalleri cam bir beherde buharlaştırıp içine çekene kadar annemde ne işleri olduğunu anlayamamıştım.
met nasıl kokar bilir misiniz? kokusuz diyenlere inanmayın, acı kokar met. trajedi kokar, eve bir kere girdi mi o koku tekrar çıkmayı bilmez. sarar o zehirin kokusu evin her yanını, kör eder gözlerinizi. ama o kadar iyidir ki kafanız, sırf bir avuç kristale kul köle olur hale geldiğinizden çocuğunuzu satarak para kazanmaya çalışırsınız.
uzun zamandır adımımı atmıyordum bu eşikten içeri. şimdi tekrar annemi özleyip geldiğim bu ev, hatırlamak istemediğim onca anıyı önüme sererken kapıda choi young il'in ayakkabılarını görmemle yönümü değiştirdim. kırık bahçe kapısının solunda kalan odunluğa girip yerini çok iyi bildiğim 1 metrelik ince halatı aldım elime.
bu evden ilk çıkışım 5 yaşımdayken olmuştu. annem uyuşturucu parasını çıkartmak için beni bir avuç kristale varlıklı bir aileye pazarlamıştı. kapının önünde dikilen iyi giyimli bir kadın ve burnundan kıl aldırmayan bir adam kolumdan tutup beni bir arabaya bindirip götürene dek ne olduğunu anlayamamıştım. hıçkırıklarım arasında elimi anneme doğru uzatırken onun eline konulan bir tomar kristal parası olmuştu. o bakışlarını unutamıyordum, paramparça olan kalbimi görmezden gelip elindeki paraya gülümseyişine inanamıyordum.
beni satın alan annem demişti 'ona anne demeyeceksin' beş yaşında götü bezden yeni kurtulmuş bir velete anneni unut derken nasıl rahat ve umursamazdı. annem varken neden yeni bir annem olmak zorundaydı? o kokuya dayanabilirdim, annem meti ateşleyip buharını içine çekerken dizinin dibinde uyuyabilirdim. benim tek isteğim ondan kopmamakken hayatın önüme sunduğu ikinci anne seçeneği anlamsızdı.
on bir yaşımdayken tam anlamıyla algılayabilmiştim satıldığımı. beni büyüten annem hep derdi fakat çocuk aklı algılayamazdı. seni bok gibi bir hayatın içinden çektik wooyoung, bize böyle mi teşekkür ediyorsun? disleksisi olan çocuğunu göremeyecek, anlamayacak ve sürekli baskı uygulayacak kadar boktan bir anneydi benim pazarlandığım anne. yine de kızamıyordum ona, kendime kızarak odaya kilitliyor ve saatlerce bir kitabın başına oturup sayfalarında yazanları ağlamaktan şişmiş gözlerimle okumaya çalışıyordum.
on üç yaşındaydım onlardan kaçıp anneme sığındığımda. yüzünü bile zar zor çıkartabildiğim kadın beni kapıda gördüğünde elinde tuttuğu sigara paketini yere düşürmüştü. beş yaşında sattığı oğlunu tanıyabilmişti, buna sevinecek kadar aptal ve sığınacak bir kucak arayacak kadar gerizekalının tekiydim. onu hiç suçlamamıştım, zaten kendini bile harcamaktan çekinmemiş bir insandı. beni harcamasına üzgündüm, ama ağzımı açıp konuşamıyordum. konuşursam sanki o beş yaşında çocukmuşum hiç büyümemişim gibi beni yine o aileye gönderecek diye korkuyordum. gönderemezdi fakat o isteği gözlerinde görürüm diye ödüm kopuyordu.
varlıklı ailem geri dönmeyeceğimi anladıklarında eve gelip gidip yalvarmayı kestiler. adinin tekiydim gözlerinde. yıllarca iyi bir yaşam sürmem için her şeylerini ortaya koymuşlardı. evet disleksim olduğunu, okuyamadığımı yazamadığımı, anlama güçlüğü çektiğimi anlamayacak kadar üzerime düşmüşlerdi. çağımızın sorunu ne biliyor musunuz? insanlara bakın çocuğuma bu kadar para harcadım, iyi bir yaşamı kudretli ellerimle bahşettim demek. çocuğunun her gece odasında içi dışına çıkacak kadar ağlamasından bir haberken o kapının arkasında kahveni yudumlayıp tüm sorumluluğunu yerine getirdiğini sanmak. onlar da haklıydı ama, beni gerçek annem bile istememişken kalkıp sitem etmem saçmalık oluyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fag & flaster || woosan [texting]
Fanficsoluk, ölgün gözlerle bakınca ne boş ne anlamsızdır dünya. -slyvia plath [ texting ] [woosan] lgbt+ konulu bir kurgudur. küfür, argo, şiddet içerir.