medya park kwang // as time stopped
san ve bayan choi victorların iki günlüğüne şehir merkezine gitmeleri üzerine evde yalnız kalmışlardı. odasından pek çıkmayan wooyoung'un varlığını ara sıra ikisi de sorguluyorlardı. san kilisenin bahçesinde romeo ve juliet repliklerini çalıştıkları günden sonra wooyoung'un derin bir sessizliğe gömüldüğünü hissedebiliyordu. ne eşyalarını toplayıp gidiyor ne de yanına geliyordu. uzun zamandır bozulmuş yemek alışkanlığı yüzünden italyaya geldiğinden beri de kilo vermeye devam etmişti. ara sıra odasından çıkıyor mutfağın boş olup olmadığını kontrol ediyor ve utana sıkıla masanın üzerine bırakılmış çörek ve meyvelerden alıp yeniden odasına çıkıyordu. yine de ara ara özellikle akşam üstü olduğunda san, wooyoungun kendi odasının penceresinden ya üst katın holünün orta kısmında duran balkon camekanından onu izlediğini görüyordu. uzun zaman önce solmuş bakışlarla, gözbebeklerinin karanlık denizlerinde yüzdürdüğü gemilerin nereye ne taşıdığını bilmeden bakıyordu sanki ona.
san bir türlü anlayamıyordu bu durgunluğun sebebini. geldiği günden beri hamle yapmaya çalışmış hatta kendini hatırlatmak için san'ın çenesini dahi kavramış adamın neden saklandığını anlayamıyordu. git gide silikleşiyor, renkleri soluyordu. bu san'a tek bir şeyi hatırlatıyordu. onun kucağında kanlar içinde yatarken nasıl silikleştiğini. belki de wooyoung da böyle hissetmişti. artık wooyoungun hakkında hiçbir şey bilmiyormuş gibiydi. teorilerden, acabalardan dahası deli gibi düşünmekten yorulmuştu.
elini çenesinden çekti ve annesinin dolup dolup geri akan yaşları gizlediği gözlerine dikti bakışlarını. hem kabakları doğruyor hem de içleniyordu.
"bir şey mi oldu?"
bayan choi kafasını kaldırıp bıçak tuttuğu eliyle hızla göz pınarını sildi ve kafasını iki yana salladı. böyle zamanlarda asla konuşmazdı annesi. onu tek bırakmak en iyisiydi bu yüzden tekerlekli sandalyesini sürerek mutfağın hemen bitişik arkasındaki kilere girdi. birkaç atıştırmalık alıp odasına çıkacaktı ve nedenini bilmese de ağlamak için tek kalmayı gözleyen annesini yalnız bırakacaktı.
san kilere girdiği esnada wooyoung da mutfağa göz atmak için kafasını içeriye uzattı. sadece bayan choi'nin orada olduğunu görmesiyle arkaya doğru giden ayağını vazgeçerek içeri attı ve nereye koyacağını bilemediği elleri pantolonuna sürterek usulca mutfak masasına koydu ve oturdu. keşke oturmasam diye düşünse de de artık çok geçti. bayan choi'nin gözlerinden süzülüp birer birer masaya damlayan yaşlara çoktan şahitlik etmişti.
wooyoungun hiç annesiyle sağlıklı bir ilişkisi olmamıştı bu yüzden bilemiyordu acıyla ağlayan bir annenin yaşları nasıl durdurulur. bakamıyordu kadının gözlerine ağzını açıp bir şey söyleyemiyordu. yine de kendini zorladı ve elini kaldırıp uzanarak kadının sırtını sıvazladı. bu hamleyi bekliyormuş gibi iyice büküldü bayan choi'nin sırtı. uzun zamandır sırtını kimse sıvazlamamıştı. elindeki bıçağı ve kabağı bırakarak cüssesini tamamen wooyoungun omzuna yıktı.
san tam da bu ana şahitlik etmişti dakikalardır kilerde oyalandıktan sonra. şaşkınlık içeresinde kalsa da tekerlekli sandalyeyi geri doğru ittirdi ve birkaç gün önce fizyoterapistin gözetiminde uyuşukluğu tamamen geçen ve artık eski haline az da olsa dönebilmiş elini kiler kapısına dayadı ve gizledi kendini. konuştuklarını dinlemek için iyi bir yere gizlenmişti.
bayan choi cüssesini wooyoungun omzundan çekmeden birkaç dakika sessizce ağladı. wooyoung ise kaskatı kesilmişti. bu kadını kendine çok yakın görüyordu belki de ilk defa kendisini ona güvenip emanet etmesi etkiliyordu şimdi wooyoungu. kadın biraz sakinleşip eski pozisyonunu aldıktan sonra ellerinin sırtıyla göz pınarlarını sildi ve derin bir nefes verip cebinden telefonunu çıkarttı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
fag & flaster || woosan [texting]
Fiksi Penggemarsoluk, ölgün gözlerle bakınca ne boş ne anlamsızdır dünya. -slyvia plath [ texting ] [woosan] lgbt+ konulu bir kurgudur. küfür, argo, şiddet içerir.