9

21 6 45
                                    

Ga-eul'den

-Gaeul-ahh?

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

-Gaeul-ahh?

Beni beklemiyordu. Olayın üstünden kaç saat geçmiş çocuk benim yüzüme dayak yemiş ben anca karşısına çıkıyorum.

-Merhaba. Rahatsız etmiyorum dimi?

-Yok yok gel içeri.

İçeri girdiğimde önce büyük salonu inceledim. Sonra gözüm yavaşça Johnny'e gelince üzerinde hiçbir şey olmadığı fark ettim. Kafamı yere gömdüm.

Bu seferde sargıda olan ayağını gördüm. Ağlamamın sırası değildi. Kafamı tekrar kaldırdım.

-Hadi gel oturalım. İtiraz etme şuan en çok ihtiyacım olan şey.

Önümde topallayarak salona geçti. Koltuğa oturup ayağını uzattı.

-Nasılsın Johnny?
-İyiyim. Sen nasılsın?

Nasıldım bilmiyordum ki. O sorusunu geçiştirip elimdeki poşetleri gösterdim.

-Şey ben yemek getirmiştim. Mutfak ne tarafta acaba ?

- ileride solda.

Tıpış tıpış adımlarla bir yandan da evini inceleyerek mutfağa gidip yemek poşetlerini bıraktım.

Geri geldiğimde Johnny kalkmaya çalışıyordu. Yanına gidip yardımcı oldum.

-Üst kata çıkmam lazım. Duş alacaktım ama sen geldin. Bari  üzerimi  giyineyim.

Kolunun altından sarılıp yukarıya çıktık. Koskocaman gövdesine ne kadar dayanak olabileceksem.

-Ayağın çok acıyor mu?
-Biraz. Çatlak ve doku zedelenmesi varmış. İdare edeceğim işte sargı çıkana kadar.

Odasına girdik.  Sandalyeye oturdu.

-İkinci çekmecede t-shirtler var bir tanesini getirebilir misin rica etsem?

Dediğini yapıp çekmeceden t-shirti aldım. Tek başına ne yapabilecekti? Zaten ailesi yanında değildi.

-Johnny arkadaşlarından gelebilecek olan yok muydu?

-Yani gelmek isteyen oldu ama ben çekindim. İdare edeceğim böyle işte.

Oflayarak yanına gittim.  Bilmiyordum ki ne yapacağımı.

-Yanlış anlamazsan şey diyeceğim.
-Ne diyeceksin?

-Banyo yapmana yardımcı olabilirim.
Ayağına büyük bir poşet geçirelim. Sandalyeyle otur. Tek başına düşersin falan.

Kızarmadığımı umarak tek nefeste söyledim. Gözlerim odanın her bir noktasında gezinirken elimi tuttu.

- Kendini suçluyorsun değil mi? Vicdan yapıyorsun. Bana acıdığın için geldin. Biraz da olsa yardım ederek vicdanını susturmak istiyorsun.

Gözümden kaçan gözyaşına içimden sövmeye başladım. Ağlanılacak zaman mıydı?

-Sen yapmadın Ga-eul. Ağlama. Ağlayınca Lucas'ın istediğini ona vermiş oluyorsun. Ne yapacaksın ? Gidip onunla konuşacak mısın? İşte o zaman benim canımı acıtmış olursun. O zaman vicdanınla hesaplaşırsın.
Ben senin yanında olmayı seçtim. Bu da benim seçimlerimin sonucu. Ve hiç pişman değilim. Senin yanında olacaksam isterse bütün kemiklerimi kırsın.

İçimdeki üzgün pişman olan Ga-eul'un dışında cadılık güçleri olan Ga-eul Johnny'nin bu sözlerini değerlendiriyordu. O böyle konuştukça her kelimesinde o anlamları yakalayıp kalbime çarpıntı olarak gonderdiyordu.
Ben de onun yanında olabilirdim değil mi?

Eliyle gözyaşlarımı sildi. Bir şeyler söylememi bekliyordu. Yapabilir mıydım? O bu kadar güçlüyken onu kendimle birlikte o ateşe atabilir mıydım? Hem de o ateş Lucas iken?

Derince iç çekip kalan gözyaşlarımı sildim.

-Hadi gel banyoya. İki günlük yorgunluğun üzerinden gider. Ayağına kuaför geldi bak o derece.

Zar zor kalkıp bana tutunarak banyoya gittik. Sandalye getirip onu düşürmeyecek şekilde oturttum. Aşağı inip mutfaktan dolaplarda arayarak büyük iki poşet alıp geri geldim. Ayağındaki sargıyı kapatacak şekilde poşetle sardım. Poşetledim.

Fıskiyenin suyunu ayarladıktan sonra saçlarını ıslattım. Yüzüne gelen suyla gözlerini kapattı. Bu haliyle o kadar yakışıklıydı ki. Suyu kapatıp  şampuan alıp hafif uzun saçlarını köpürtmeye başladım. Gözlerinin kapalı olması işime geliyordu. Onu rahat rahat izliyordum. Bu durumda bile yakışıklılığı  beni büyülüyordu. Sadece görünüşü değil. Hiç tanımadan etmeden yardımcı olması. Benim için çabalaması.

Tekrar suyu açıp saçlarını durulamaya başladım. Başından kaslı vücuduna doğru akan köpüğün izlediği yolu seyrettim. Kendine gel Ga-eul. Şuan sırası mı yakışıklı çocuk kesmenin? İyice durulandığından emin olduktan sonra suyu kapattım.

-Banyo dolabının içinde havlular.
Dediği yerden havluları alıp geri yanına geldim. Ayağa kalkıp duşa kabinden çıktık.

-Ben üzerimi giyineyim. Teşekkürler yardımın için.

-Dikkatli ol kayıp düşme. Bir şey olursa seslen.

Diyip banyodan çıktım. Odada pencere arıyordum. Muhtemelen deri rengim domatesti. Fırınlanmış domatestim.

Açtığım pencereyle elimle de  yüzüme doğru rüzgar yapmaya başladım.

5 dakika sonra Johnny şortu ve t-shirt ile banyodan çıktı.Yine koluna girip yardımcı oldum. Yatağının kenarına oturdu.

Cevap bekliyordu. Kararımı bekliyordu. Birlikte savaşmaktan bir zarar gelmezdi.

Banyoya gidip saç havlusunu alıp yanına geldim. Saçlarını havluyla kurulamaya başladım. Dağılan saçlarını elimle düzelttikten sonra saçlarının arasına bir öpücük kondurdum. Geri çekildiğimde gözleri yine kapalıydı.

-Yanındayım. Evet korkuyorum ama bana bir şey yapmasından değil. Sevdiklerime bir şey yapmasından korkuyorum. Seni öyle acı içinde görmek seni bu halde görmek ne kadar kötü anlatamam.

Yine o güzel tebessümüyle gözlerini açtı.

- Acıdığımdan gelmedim. Gelmek istedim ama gelemedim. Ne yüzle yanına gelecektim ki. Geç geldim. Biliyorum. Ama cesaretim yoktu.  Benim yüzümden bu haldeydin ve ne yapacağımı bilmiyordum. Özür dilerim Johnny.

Birbirimize bakıyorduk ki pencereden gelen sesle korkarak sesin geldiği yöne döndüm.

-Yok artık!

LimitlessHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin