Yok ama artık, kameralar nerede Allah aşkına? Nereye el sallıyoruz? El sallayamayınca bulduğumu bırakmıyorum. Sanki sallarsam düzelecekmiş gibi çubuğu elime alıp güzelce sarsıyorum. Biri de beni böyle tutup sarssaydı keşke, keşke! Allah'ım, bittim ben. Sadece kendim de bitmedim, ben bizi bitirdim. Bittik biz!
Bir gün bile sekmeyen reglimden bir an şüphe duysam koşa koşa bir test daha alıp yapacağım ama o kadar hayalperest olamıyorum. Birkan'ın spermlerinin geçmişi de hiç parlak değil zaten, prezervatif falan dinlemeyeceklerini bilmeliydim. Bilmeliydim ama bilemedim işte. On yedi yaşında ahırda köyün çobanıyla sevişmiş gibi konuştuğuma inanamıyorum. Allah kahretsin!
Olasılıklar midemi büküyor, klozet kapağını kaldırıp safra çıkarıyorum. Bütün her şeyin sorumlusu dişlerimin kirli olmasıymış gibi art arda iki kez fırçalıyorum. Sakinleşmek için yere çöküyorum. Herkes de yere çökmemi bekliyormuş meğer, göz pınarlarım bu hareketimle rahata eriyor.
Annemler çok üzülecek. Babasız bir bebeğe öyle çok üzülecekler ki. Belki kızmayacaklar ama ben hep keşke böyle yapmasalar da kızsalar diyeceğim.
Okula, işe ara vermem gerekecek. Bu halde dans edemeyeceğimden değil ama toplum buna hazır değil. Ve milletin lafı beni üzer, kendimizi kandırmayalım. Hiçbir zaman kulağımı tıkayamadım arkamdan konuşulanlara.
Birkan. Birkan, beni hemen ilk eşiyle bir tutacak, ki bu yemin ederim olabilecek her şeyden daha kötü. Babasız bir bebek büyütürüm, ama bana güvenmeyen bir babayla bebek büyütemem. Bilerek yapmadım ama bana asla inanmayacaksın. Keşke seni inandırabilmenin bir yolu olsa. Olsa yürürdüm, olsa o dağı kazar tünelimi açar yine sana yürürdüm. Biliyorsun.
Neyse, sen bunları düşünme yumurta. Civciv olana hatta ne civcivi, piliç ya da horoz olana kadar bu dünyayı dert etmeni yasaklıyorum. Çeşitli naneler yedim madem, ben halledeceğim. Üşütürüm falan diye kalkıyorum ayağa, bir de bununla uğraşmayalım şimdi.
Yatağıma uzandığımda kafamda her şey şekillenmeye başlıyor. Şimdilik kimseye bir şey söylemeyeceğim. En kırmızı ve en kalın puntoyla yazılı kuralımız bu. Sonra il dışına gideceğim, neresi olursa. Bana tertemiz bir sene lazım. Sonra evlendim, boşandım der alır bebeğimi gelirim. Annem, babam mutlu. Yani şimdi öğrenecekleri versiyona kıyasla daha mutlu. Birkan mutlu. Yumurta senin mutlu olacağın bir versiyon yok maalesef , bu hikayede yanan sen oldun. İnsan annesini, babasını seçemiyor, n'aparsın?
*
"Sen kafayı mı yedin?" diyerek öyle bir sıkıyor ki kolumu Ebru. Gerçekten can havliyle kurtuluyorum elinden.
"Hayırlı olsun diyorlar bizim oralarda buna genellikle." diyerek imayla göz süzüyorum.
"Ya bir siktir git kızım. Yok Fransa'da bir bale okulundan burs kazanmış da iki aya gidip kalacak yer ayarlaması gerekiyormuş da mutluluktan uçuyormuş da. Hangi okul nasıl keşfetti seni böyle, hani nerede başvuru mailleri? Ayrıca sen ölsen o adamı bırakıp gitmezsin geç bunları, dökül!"
"Ne demek ölsen o adamı bırakmazsın, onunla mı doğdum da onsuz var olamayacağım? Ne saçma sapan şeyler. Hem sen hep demiyor musun o adam sevmiyor seni diye, iyi işte ayrılıyorum gitsin az ötede sevmesin artık beni." Öyle bir performans sergiliyorum ki, Oscar imkanım olsa da gelip bu kızın dolabında dursam diyor an itibariyle.
"Otur şuraya, öyle büyük büyük hareketler yapma bana. Doğruları söyle."
Oturuyorum ve doğruları söylüyorum. En kırmızı ve en kalın puntoyla yazılı kuralımın üstüne daha kalın ve simsiyah bir çizgi çekiyorum. Ne demişler, büyük lokma ye...
"Ben yoluna taş koyarım yalnız. Ben yeğenimi alıp da gitmene müsaade etmem."
Dur kız nereye demeden ayaklanıyor, can havliyle yapışıyorum koluna. "Lütfen, Ebru? Böyle olmasın bak, bana hemen şimdi bilet aldırma. Beni gerçekten Fransa'ya gitmek zorunda bırakma balım."
Başka bir şeye ihtiyaç kalmadan duruyor. Gerçek bir dost, bazen durmayı da bilir çünkü. Bilmelidir.
*
"Bugün seninle buraya birkaç çiçek alalım mı yumurta? Anneannen görse içi yanardı, güzelim balkonu piç bırakmışsın kızım diye. O burayı hiç görmeyecek ama biz yine de o görecekmiş gibi yapalım. Çünkü anneler bizi görmese bile onları üzecek şeyler yapmamalıyızdır." diye karnımı severken henüz muhtemelen tam gelişmemiş olan beynini yıkıyorum yavrumun. Eee kimse kusura bakmasın, belki tek başıma yapmadım ama bu çocuğu tek başıma büyüteceğim. İşi şimdiden sıkı tutmak lazım, anneye çeker falan maazallah.
Minik balkondan çıkarken yeni evimi aslında sevdiğimi fark ediyorum. Bizimkilere Fransa'ya gidiyorum dediğim için verdikleri para ve biriktirdiklerimle Ankara'da iki artı bir, balkonlu şirin bir daire kiraladım. Ankara'daki insanlarla henüz kaynaşamasak da kendilerini ilerleyen dönemlerde seveceğimi, en önemlisi onların da bizi seveceğini umuyorum. En azından bir süreliğine sever gibi yaparlarsa, sonra yuvamıza döneceğiz.
Çalan zil sesiyle önce irkiliyorum sonra keyifleniyorum. Dört aydır midemde hiçbir şey tutamıyordum ama bu sabah ilk kez canım kelle paça çekti. Yapmayı bilmediğim, hoş bilsem de bir başıma kazan kazan çorba kaynatamayacağım için sipariş vermiştim. O geldi muhtemelen.
"Geliyoruuum." diyerek kapıya yürürken bir yandan da sabahlığımı üstüme geçiriyorum.
Daha yolda bile ağzım sulanıyor, ne olur midemde en azından bir iki saat kalmasına izin ver yumurta. Lütfen, şekerparem. Çantamdan cüzdanımı bulurken acele ediyorum, çocuk şimdi açan yok diye basıp gidecek vallahi.
"Kusura bakmayın lütfen, evde tek olunca çat diye..." diye konuşurken kalakalıyorum. Birkan?
"Doğruymuş." derken gözlerini karnıma dikiyor. Açık kalan sabahlığın önüne içimden okkalı bir küfür savuruyorum, hızla kapatıyorum ama boş bir çaba. Bralet giymemiş olsam anlamazdı kesinlikle, tüh.
*
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sil Baştan (Tamamlandı)
Romance"Sanki yemek teklifi reddedilen başkasıymış gibi bir ıslık tutturuyor dudaklarım. Arsen Nilüfer'i kanepemde, üzerinde bana ait bir tişörtle, tek bacağını altına kıvırmış hararetle bir şeyler anlatırken hayal ediyorum. Sahneler değiştikçe gülüyor, a...