Özel Bölüm

1.1K 94 56
                                    

Arsen Nilüfer, 36 (Mithat'ı söylemeye dilim varmıyor...)

25- İçinizden öpmek geliyorsa bunu belirtili nesnenize belli edin. Koşullar uygunsa direkt eyleme de geçilebilir.

"Ben geldiiim!"

"Anne deldiiii!" Çığlıklar eşliğinde bana koşan Mirza'yı rahatça kucaklayabilmek için çantamı yere bırakıyorum. Sonra eğilip kollarımı açıyorum, yerini alınca minik kollarını boynuma dolayıp beklentiyle yüzüme bakıyor oğlum. Burnunun ucundan öpüp beyefendiyi kucağıma alıyorum, ayağa kalkınca kapıya yaslanmış bizi izleyen Mithat ile göz göze geliyoruz.

"Hoş geldin su perisi."

"Hoş buldum aşkım." Kucağımdaki oğlumuzla ona doğru yürüyüp tek yanağından öpüyorum, Mithat da bizi kollarıyla sarıp oğlumuzu kendi kucağına kaydırmaya çalışınca şımarığım huysuzlanıyor.

"Hayır, baba!"

"Anne karnında kardeşini taşıyor ama Asım Mirza. İkinizi birden kaldırınca çok yorulacağı için o doğana kadar, kısacık seni ben taşıyacaktım hani?" Babasının sorusunu onaylamak için hızla küçük kafasını sallıyor bebeğim. Sarı lüleleri de bu hareketiyle neşeyle zıplamaya başlıyor. Dayanamayıp başının üzerinden, yanaklarından öpüyorum. Canım.

"Gel o zaman, hadi babacığım." Bu kez kollarını uzatıp uslu uslu bekliyor, zavallı kocam. Az önce hiçbir şey anlamadığını gösterircesine, başını bu kez de reddetmek için iki yana sallayıp dudaklarını büküyor Mirza.

"Rahmetli adını oğlumda yaşatıyor gerçekten." Babasını özlediği için ona öyle geldiğini, Asım Mirza'nın huy olarak kendisinin küçük bir kopyası olduğunu söyleyemiyorum. Ve buna nasıl deli divane olduğumu, ikisini yan yana gördüğüm her an kalbimin sınırlarını nasıl zorladığını... Bunun yerine gülümsüyorum sadece, Mithat da çaresiz bir gülümseme sunuyor bize. Birlikte salona geçiyoruz.

"Aç mısın Arsen Nilüfer?"

"Provadan sonra atıştırdım bir şeyler, siz yediniz mi? Bu küçük mide dolu mu bakalım?" Ellerimle Mirza'nın minik göbeğini yokluyorum. Buna tepki olarak kikirdeyip büyük büyük açıklamalar yapıyor oğlum.

"Dolu bakalım. Köfte yedim. Sonram makarna. Havuç. Bezelye. Yoğurt. Di mi baba?" Dayanamayıp babasını da sohbete dahil etmeye çalışmasıyla, Mithat anında yelkenleri indirip oğlumuzdan bir öpücük çalıyor.

"Evet, babacığım. Yedik biz, su perisi."

"Hmm... Oyun oynadınız mı peki? Onu da mı bensiz yaptınız yoksa?" derken yalandan dudaklarımı büküyorum ben de.

"Hayır! Hiç hem de!"

"Asım Mirza!" diyerek uyaran babasının sesiyle küçük omuzlarını düşürüyor oğlum. Yalanı tamamen bırakmasa da yumuşatıyor, baş parmağını ve işaret parmağını minicik gösteriyor.

"Şu kadaycık oynadık anne. Seninle ve kardeşimle de oynayız, üzülme."

"O kadaycık oynadıysanız, olur o zaman. Hadi sen odana zıpla, oyuncakları hazırla bakalım tavşancık. Ben de üzerimi değiştirip geliyorum." Yavaşça yere indiriyorum Asım Mirza'yı, poposuna vuruyorum hafifçe. İşareti alınca lakabının hakkını vererek seke seke odasına gidiyor,

"Oleeey!"

Oğlumuz gözden kaybolunca ben de ufacık, minicik bir gecikmeden zarar gelmez diyip kendimi cazibesine karşı koyamadığım koltuğa bırakıyorum, oh! Mithat yanıma gelmediği için arkama döneceğim sırada, omzumda sıcak ellerini hissediyorum. Ama, ama, ama... Boyun kaslarımı bile karşısında pelteye çeviriyor bu adam, ne diyebilirim ki?

Sil Baştan (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin