Arsen Nilüfer, 32

841 98 41
                                    

Aramamak adına kendimi evdeki prova odama kapadım, son bir saattir bütün aynaları buhar kaplatacak kadar efor sarf ettim ama bana mısın demiyor?

Benim bilmediğim bir sorun mu oldu diye düşünmekten kafayı yiyeceğim ama şımarmasın şimdi diye de arayamıyorum işte. Mithat da bir erkek en nihayetinde, ve şöyle bir düşününce, üzerine düşülünce kaçmayan bir erkek bile bilmiyorum. Birine vazgeçilmez hissettir, sonra da gidişini seyret. Aynı filmin farklı çekimlerini ön sıradan birkaç kez izlemiş biri olarak seyir keyfinin yüksek olmadığını söyleyebilirim.

Bir süre daha haddinden yüksek bir sesle dans ettikten sonra pes ediyorum. Komşular kapı baca gelecek şimdi saatin farkında mısınız diye? En kötü açmaz ya.

Telefonu elime alınca saatin benim düşündüğümden de geç olduğunu fark ediyorum, bunun beni engellemesine fırsat vermemek adına arama ikonuna basıyorum hızla. İkinci çalıştan sonra arama yanıtlanıyor, şirin olabilmek adına saçma sapan bir giriş yapıyorum. Acınası.

"Pardon, ben öpüşmek için aramıştım ama?" Aptalca bile olsa aramızdaki bu espriye gülmesini beklediğim ses darmaduman bir şekilde, birkaç öksürükten sonra geliyor ancak.

"Arsen Nilüfer?"

"Mithat, ne oldu sesine? Hasta mısın sen?"

Ufak bir öksürük krizi daha atlatıyor cevap vermeden önce, "Biraz üşütmüşüm su perisi, telaşeye gerek yok." Ben ona yağmur yağıyor motorla dönme ben bırakayım demiştim ama...

"Laf dinlemiyorsun ki... Sesin çok kötü, ateşin var mı? Doktora gittin mi? Tek misin?" diye panikle sorarken bir yandan da odadan çıkıp üzerime bir kapşonlu bulmaya çalışıyorum.

"Sen beni bir de Autotune'la gör güzelim." Kendi esprisine yine kendi gülüyor, ben hiç gülecek halde değilim şu anda kusura bakmasın. "İyiyim, biraz daha dinlenip zımba gibi olacağım merak etme." diyerek ekliyor tavrımı doğru yorumlayarak.

Ben de onu gayet net okuduğum için daha fazla soru sormuyorum, "Tamam canım, şimdi çıkıyorum ben uyumamaya çalış." Bu sırada üzerime bulduğum hırkayı giyip, cüzdanımı ve anahtarımı kapıyorum.

"Arsen, bu saatte tek gelme. İyiyim gerçekten, üzme beni su perisi."

"Görüşürüz Mithat." dedikten sonra telefonu kapatıyorum. İyiymiş, hadi oradan.

Yollar boş olduğu için kısa sürede varıyorum Mithat'ın evine. Uyumadığına güvenerek zile basıyorum. Tahmin ettiğim gibi çok beklememe gerek kalmadan kapı açılıyor.

Kapıda beni ayakta bile durmaya mecali kalmamış bir Mithat karşılıyor.

Elim istemsizce alnını bulurken soruyorum, "Ateşin var mı?" Isısı normal geliyor elime ama...

"Ateşim yok, bir saat önce ilaç aldım. Dinleseydin bilirdin ama." diyerek telefonu neredeyse suratına kapamama laf çarpıyor. Şu halde de mi be adam? Aslında buna verilecek okkalı cevaplarım var ama kıyamıyorum.

"Hadi durma ayakta daha fazla." İtiraz etmeden kapıyı kapatıp salona doğru yürüyor.

Peşi sıra ilerlerken iki gündür onu aramayan aptal kafama söylenmeden edemiyorum. Zaten ilanı aşk etmişmiş de o arasınmışmış da. İnsan biraz olsun akıllanmaz mı ya, ki ben bunun çok beter bir versiyonunu da bilirim aslında? Allah korusun.

Evin hali içimi parçalıyor, Mithat'ın uzanmasını sağladıktan sonra hızlıca etrafı toparlıyorum. Hadi beni geçtim, Serkan nerede? O biraz uyur gibi olunca en azından bir çorba içtiğini bilirsem belki bu gece ben de biraz daha rahat uyurum diye mutfağa geçiyorum. Üzerimdeki hırka ile çorba yapabilmem çok zor olduğu için önce ondan kurtuluyorum. Eldeki hastaya bakınca tavuk suyuna karar kılıyorum.

Sil Baştan (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin