Arsen Nilüfer, 22

1.6K 115 2
                                    

"Efendim Yusuf?" diyerek kulağıma götürüyorum telefonu.

"Bitti mi provanız? İşin yoksa bir şeyler içelim mi?" Bir başıma kaldığım aynalı salona bakıyorum. Bir deli ben kalmışım geriye. Aslında yorgunum ama, eve gidip odamın duvarlarına bakacağıma Yusuf Kalkan'a bakmak daha cazip geliyor.

"Olur, bitti şimdi. Nereye gidelim?"

"Sen bana konum at, sonra bakarız gideceğimiz yere." Olmaz öyle şey canım.

"Yok yok Yusuf, burası her yere ters. Ben bir taksiye atlar gelirim. Guest olur mu sana?"

"Hadi canım yorma beni, konumu bekliyorum. Görüşürüz." diyerek kapatıyor. Aa-a! Öyle canım dedi diye boş bulunduk kapadı. Adama bak ya. İyi alıştın emri vakilere koçum. Şeytan neler neler söylüyor da, hadi bu seferlik konumumu atıyorum sakince. Kıyafetlerimi çantaya dolduruyorum. Dans etmenin verdiği o tanıdık kırmızılık hakim tenimde. Akşam serininde geçeceğini umarak yüzüme ilişmiyorum, sadece saçlarımı düzeltiyorum. Anasının nikahında bir stüdyomuz olduğu için gelmesi muhtemelen epey sürecek. Buzdolabından bir sade soda alıp bahçeye çıkıyorum. Umut ve Hüso'yu sigara içerken buluyorum. Şaşırdık mı?

"Selaam gençler!" diye bağırırken bir yandan da aralarında betonun üstünde kendime rahat bir yer buluyorum.

"Selam bebeğim." diyerek makas alıyor Hüso. Umut da elini kafama vurup çekerek kendince selamımı alıyor. O da böyle işte. Onu da böyle sevdik.

Telefonum çalana kadar çocuklarla zahmetsiz bir sohbet tutturuyoruz. Ekranda Yusuf Kalkan'ı görünce bizimkileri öpüp vedalaşıyorum. Bahçeden çıkarken biraz da kapanmasından korkarak açıyorum aramayı, "Geldin mi?"

Etrafa bakarken siyah bir araba bana selektör yapıyor, gelmiş. Telefonu kapatıp arabaya yöneliyorum, eş zamanlı Yusuf da arabadan iniyor.

"Hoş geldin." diyerek sarılıyor.

"Hoş buldum. Baya uzun sürdü, geldiğine geleceğine pişmansın di mi?" göz kırpıp gülerek arabaya biniyorum. Rahat rahat insanlarla uğraşamayacaksak şu üç kuruşluk dünyanın ne tadı kalır, haksız mıyım?

Onun da kocaman sırıttığını yakalıyorum kendi tarafına binerken, "Çok istiyorsun biliyorum ama pişman olmadım."

Ben seni görürüm canım ilerleyen buluşmalarda; bir taksiye atla gel güzelimler, trafikte zaman kaybetmeyelim canımlar, iş uzadılar... Kendi kendime omuz silkip radyoya uzanıyorum. O da motoru çalıştırıyor. Yoldan anladığım kadarıyla Guest'e gidiyoruz.

"Yoruldun mu?" diye soruyor aniden. Hala her aklına eseni söylemesine adapte olamadım.

"Yani her zamanki kadar, alıştım artık." diyerek elimle bir boşver çakıyorum evrene. "Sen nasılsın?"

Yolu bırakıp bana dönüyor gülümseyen suratı, "Gayet iyiyim."

"Ne güzel." Saçma sapan bir şarkı çalınca, kötü şarkıya beş saniye bile tahammülüm olmadığı için hemen radyoya müdahale ediyorum. Arayınca bulunmaz ya bir tane adam akıllı şarkı kalmamış memlekette. En son klasikleri çalan bir kanala park edip pes ediyorum.

"İş nasıldı?" diyerek bir konu atıyorum, sırf sessizliği delmek için.

"İyiydi, her zamanki gibi." Kısa kesmesi hiç ama hiç yardımcı olmuyor. E niye buluştuk konuşmayacaksan be adam?

"Bir gün seni dans ederken izleyebilir miyim?" Buyur bak, yine canının çektiği yerden açtı konuyu. Neyse ki bu benim favori konularımdan biridir Yusuf'cuğum.

"Bu akşam bir iki numaramı gösteririm sana." diyerek göz kırpıyorum.

Başını gülerek iki yana sallıyor, sonra gözlerini benden çekip yola çeviriyor. "Görelim bakalım."

*

Bir şeyler atıştırdıktan sonra; ki sipariş etmemiz, hazırlanması, tüketmemiz derken epey vakit alıyor. Mekanda ışıklar kararmaya ve müziğin sesi yükselmeye başlıyor. En sevdiğim parçalardan biri duyulunca içimde bir yerler hareketleniyor, bastırmak adına kıpırdanıyorum sandalyenin üstünde. Göz göze geliyoruz. İçeceğini yudumlarken pisti işaret ediyor kaşlarıyla Yusuf. Hay hay der gibi başımı sallıyorum. İyice sandalyesine kurulmasına gülmeden edemiyorum. Onu almadan gideceğimi, tek kişilik bir şov yapacağımı nereden nasıl düşündü acaba? İlginç.

Sandalyesinin başına geçip dikilince şaşkın bakışları buluyor beni. Hiçbir hareketlenme olmayınca elimi uzatıyorum, "Hadi?"

"Ben de mi?" diye saçmalayınca başımı sallıyorum sadece.

Jabbar- Cesaretsizce Olmuyor

Beklediğimin hatta içten içe sinsice umut ettiğimin aksine, Yusuf gayet güzel dans ediyor. Ondan çok ben şaşırıyorum galiba. Açılan ağzımı nazikçe kapatıyor. Göz kırpıyor marifetinden emin. Sonra ben de kocaman gülümsüyorum, "Ama sen güzel dans ediyorsun, olmadı ki böyle?"

Pişmiş pişmiş gülüyor, "Teşekkür ederim, sen de fena değilsin." Bak sen. Kollarımı boynuna dolayıp iyice sokuluyorum.

"Ben de sana öğretirim sanmıştım, yazık oldu." dedikten sonra ondan ayrılmak istiyorum. Çok da şey etmemek lazım canım. Belimdeki elini iyice sabitleyip mesafeyi açmama izin vermiyor. "Kal böyle, gitme uzağa." Bana biraz bile nefes aldırmamaya ant içmiş sanırım, bununla yetinmeyip boynuma belli belirsiz bir öpücük bırakıyor. Oldu mu olmadı mı diye düşünemeden fısıltısı kulağıma ulaşıyor,

"Senin bana öğreteceğin bambaşka şeyler olacak Arsen."

*

Beğenirseniz yıldız çakın!

Sil Baştan (Tamamlandı)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin