(Not: Bu bölümün içeriğini okurlarıma danıştıktan sonra silmeme kararı aldım. Umarım azda olsa yararlı olur.)
Bölüm gelmemesinin nedenini zaten profilimde açıklamıştım. Bu benim için ilk olan bir süreçti. Merak edenler için bu süreci anlatmak istiyorum. Desteğinizin de bana iyi geleceğini düşünüyorum.
Uzun bir yazı olacak. Hatta karışık bile olabilir çünkü bende öyleyim. Okuyunca anlayacaksınız bunu.
Bu süreçte hayatın herkese eşit şartlar sunmadığını ve içinde insanın yer aldığı her oluşumun nasıl çürüdüğünü çok düşündüm. Çoğu konuda umursamaz olabilen ben, yıprandım. Bu yüzden umarım hiçbiriniz bunlarla karşılaşmak zorunda kalmazsınız.
Bilenleriniz vardır, ben köyde oturuyorum. Burada her kapıda illaki bir köpek olur. Bizimde bir dişimiz var ve bir ay yirmi gün önce doğum yaptı. Yedi yavrusu var.
(Burada tam 15 günlükler.)
(Ölen meleğim patisi beyaz olan.)Başta sekiz yavru vardı ve kulübelerinden çıkıp serbestçe bahçede oynuyorlardı. Bir sorun çıkmamıştı. Ancak bir gün uyandığımda (yavrular 1 ay 5 günlükken) bahçenin aşağısında oturan akrabamızın yavrulardan birini arabayla ezdiğini öğrendim. Olayı birebir gören yoktu, annem sese çıkınca öğrenmişti. Ardından yavruyu eve getirdim, burnu kanamıştı. Hayvanlar konusunda çok hassasımdır, birde gözümden sakındığım yavrular olunca... Ağlamaktan helak olduğumu tahmin edebilirsiniz.
Tabiki ilk aklıma gelen yavruyu veterinere götürmemiz gerektiğiydi. Maddi durumumuz vasat bile olamasada babamı bir şekilde veterinere gitmeye ikna ettim. Köylerde böyledir, hayvancılıkla uğraşmıyorlarsa genelde böyle şeylere gerek duyulmaz. Tavuk vb hasta olursa ölmesi beklenir. Kedileri bilmiyorum ama köpeklerde sahibinin durumu ve vicdanına kalmıştır. Büyükbaş veya küçükbaş bir hayvan ise, şanslıysa baytar (burada öyle deniyor) çağırılır. İllaki bu konuda iyi olanlar vardır ancak bu kadar şey görmüşken ve etrafımda olumlu örneğe rastlamamışken bunu güzelleyemem. Kusura bakmayın.
Konumuza dönelim. Veterinere gittiğimizde bizi başka bir yere yönlendirdiler. Orada yavrunun durumunu açıkladık. Röntgen çekebildiğini ama şimdi çekmeyeceğini söyleyerek bizi başka bir veterinere yönlendirdi. Ayrıca yavruda diyafram yırtığı varsa ameliyatın 10 binden başladığını söyledi. Filmlerdeki bir sahneyi yaşadığımı düşündüm. Oraya bile zor gelmişken karşılaştığım şey veterinere 10 bin lira ayıramayacak isem köpeğimin öleceği gerçeğiydi.
Daha sonra söyledikleri yere gittik. Burası googleda Gölbaşı'nda en çok değerlendirme alan klinikti ve puanı iyiydi. Orada da durumu anlattık. Burun kanamasından ve hızlı nefes alma sorunundan, ara sıra nefeslerinin hızlanıp hırıltıya dönüştüğünden bahsettik. Röntgen çekildi, bir şey gözükmedi. Arabanın altında ezilmiş olsaydı orada öleceğini söylediler. Travma ve ağrı için iğne yapıp gönderdiler.
Buna mecburen inanarak beklemeye başladık. İlk kez veterinere gitmemiz gereken bir şey olmuştu ve bizim başka imkanımızda yoktu.
Yavrunun ilk gün başında bekledim. Veterinerin iyiye yorduğu gibi yemek yiyor ve tuvaletini (başka ne desem bilemedim) yapıyordu. Yürüyordu ama hala nefes sorunu vardı.
İlk dört gün falan yavrunun durumu iyiye gitti, nefes sorunu düzeldi. Sadece arka ayaklarından birinde hafif topallama vardı. Daha sonra durumu tekrar kötüye gitmeye başladı. Önce az yeme ve yememe başladı. Ardından halsizlik ve uyku hali geldi. Yavruların en irisiydi ama kilo verip neredeyse en küçüklerine dönüşmüştü. Gözlerimin önünde eriyordu ve ben sadece izleyebiliyordum.
Bizden gitmeden önceki son dört gün bir iyi bir kötüydü. Mesela gündüz ölü gibi yatıyor akşam hareketli -eskisi kadar asla olmasada- oluyordu. O sıra ablamlar gelmişti, benimle beraber o da yavruya bakıp üzülüyordu. Abim bu durumu görünce yavruyu tekrar veterine götürdü. Çok umutlanmıştım o gün. Sonra abimden haber alınca gittikleri yerden belediye veterinerine (böyle mi denir?) yönlendirildiklerini öğrendim.
Orada yavruya kafa travması tanısı konuldu. Pazartesiye kadar iyi olursa gelip alabilirsiniz demişler abime. Çok umutlanmıştım ama içime tabiri caizse kurtta düşmüştü. Burada kar yağışı olduğu için abim pazartesi değil, salı ancak gidebildi. Ve yavrunun oraya gittiği ilk gün öldüğünü öğrendik.
Bunu bize dört beş gün sonra söylediler. Abim gitmeseydi ne zaman öğrenecektik?
Birincisi; bizde iki hafta yaşayan, oraya gitmeden önceki akşam kötü olsa bile etrafta dolaşan yavru orada serumla vs nasıl gittiği ilk gün ölebiliyor? Belediyelere zaten hayvanları toplu öldürme ve toplayıp dağa taşa atma yüzünden önyargılıydım. Şimdi hepten saygımı kaybettim. Asla güvenmeyin belediyelere. Ben dersimi aldım demeyeceğim; almak zorunda kaldım.
İkincisi; röntgen çektirdiğimiz klinik Gölbaşı'nın en çok değerlendirilmiş ve puanı iyi olanıydı dediğim gibi. Girdiğimiz gibi yavrunun bizim köpeğimiz mi yoksa sokak köpeği mi olduğu soruldu. Bu sorunun altında iyi ya da kötü bir niyet var mı bilmiyorum ama beni çok rahatsız etti. Umarım iyi yöndedir. Ayrıca yavrunun burun kanamasının olduğunu söylememe rağmen hiçbir şekilde kafa travması olmasından bahsedilmedi. Bu ihtimali nasıl es geçerler?
Bunların dışında hayatımın en zor döneminden geçmiş olabilirim. İki hafta boyunca ağlamaktan, üzülmekten, sorgulamaktan başka hiçbir şey yapamadım. Hayvanlar konusunda aşırı hassasım ve bu beni kelimelere dökemeyeceğim kadar etkiledi. Çünkü maddi durumumuz iyi değildi, onu tekrar veterinere götüremezdik. Neden böyleydi? Neden biz bu hayatı yaşamak zorundaydık? Neden kimse o akrabamıza bir şey demiyordu? Yavruya çarpan akrabamızın başında yarım saat beklemesiyle avunmam söylendi adeta. Kimse ona bir laf dahi etmedi. Bu yüzden soğumuyor içim.
Ve apaçık bir gerçek var. Hala bunu düşünüyorum. Yavruyu tedavi ettirme şansımız olsaydı kesinlikle iyileşebilirdi, meleğim hayata tutunmak için iki hafta çabalamıştı. Eğer ona yardım etme şansım olsaydı...
Böyle o kadar çok sorum ve düşüncem var ki daha sayabileceğim... Ve öldüğünü dün öğrenmeme rağmen ağlayamadım bile. Duygularım köreldi sanki bu olaydan sonra. O yavruyla beraber insanlara acıma duygum yok oldu gibi. Bu adaletsizliğin içinde olmak istemezdim. Bu adaletsizliğe doğmak istemezdim. Şimdi bambaşka bir hayatta, rahat bir yaşam sürebilirdim. Neden bunları biz yaşamak zorundayız? Bizim hakkımız nerede de dilsiz bir yavru gözlerimin önünde eridi?
Şimdi anlıyor musunuz neden bölüm gelmediğini?
Umarım bu yazıyı okurken, benimkinden çok farklı bir hayatı yaşıyorsunuzdur. Eğer benimkine yakın bir hayatınız varsa dinlemek isterim. Ve eğer bu adaletsiz düzeni oluşturan ve reklam eden biriyseniz umarım vicdanınız azda olsa kendini belli etmiştir.
Bir gün bu olayı tamamen geride bırakacağımı biliyorum ama bu benden çalınanları geri getirmeyecek. O gün geldiğinde bu düzenin tüm dünyada yıkılmış olmasını diliyorum. Şu an bir şeyleri dilemekten ve umut etmekten başka yapabileceğim bir şey yok. Tekrar her şeyi salmamak için buna ihtiyacım var.
Çok uzun bir yazı oldu, biliyorum. Buraya kadar okuduysanız teşekkürler. Bu yazıdaki iyi ve kötüyü gördüğünüzü de biliyorum. Unutmayın bunları. Biliyorumki adalet bir gün hepimize lazım olacak, kötü illaki karşımıza çıkacak.
O güne inat iyilikle kalın. Yorumlarda ve yeni bölümde görüşürüz.
(NOT: Sizce bu bölümün içeriğini daha sonra silmeli miyim? Kitapla alakasız biliyorum ama panomda da sınır nedeniyle yayınlanmadı.)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Çete Savaşları
Roman pour AdolescentsGençlerin kendini denediği, ünlendiği ya da dibe gömüldüğü yerdi Karaduman Çeteleri... Herkesin hayali ise ya Yıldırım Çetesi'nde ya da Kara Çete'de olmaktı. Fakat Karaduman Çeteleri'nde bu o kadar da kolay değil. Savaşmadan hiçbir şey alamazsınız! ...