Sadece koşuyordum. Ve koşmak zorundaydım. En azından arkamdan gelen sesler bunu gösteriyordu. Yanımda çocukluk arkadaşım Crispy ve biricik sevgilim Emily vardı.
Arkamdaki atların ıslak toprağı ezip geçerek kuru toprağa tutunan nal seslerini duyabiliyordum. Hepsi, uzun kovalamacadan sonra birer ritim gibi gelmeye başlamıştı. Atlara göre oldukça yavaştık fakat ağaçlık arazi bizim için bi avantajdı. Başım dönüyor, kalp ritmim hızlanıyordu. Nal sesleri ve kalp ritmim bir süre sonra birleşmeye başlamıştı.
O sırada Emily birden sendelemeye başladı. Arkadan gelen bir ok bileğinin arka kısmındaki damarı kesmişti. Kan, çamurla kaplanmış ayakkabısının arkasından oluk oluk akıyordu. "Morgan" diye bağırdı. Hızlıca yanına yaklaşıp sağ elini omzuma attım ve ağırlığını üstüme vermesini sağladım. "Gitmelisiniz" dedi. Dediğine aldırış etmeden koşmaya devam ettik.
Elbette bu durumda biraz daha yavaşlamıştık. Atlarla aramızdaki mesafe bir kapanıp, bir açılıyordu. Çünkü nereye koştuğumuzu en iyi Crispy biliyordu. Çocukluğu bu ormanda geçmişti. Ağaçlar atlara oldukça zorluk çıkarıyordu.
Biraz ileride ağaçlık alan bitiyordu ve devamında yaklaşık 50 metrelik açık küçük çalılarla çevrili bir alan gözüküyordu.
At nalları arkamdan duyulurken bir ok 3-5 adım önümdeki açık araziye saplandı. Açıklığa adımımı atar atmaz arkama dönüp baktım ve yaklaşık 10 kadar atlı sayabildim.
Crispy yayını omzundan çıkarıp, okunu sırtından aldı ve atmasıyla bir oldu. Tam üzerime gelen atlı muhafızın gövdesi önüme yığıldı. Ok tam boğazından girmişti. Gırtlağı paramparça olmuş ve fışkıran kan üzerime sıçrıyordu. Sayıca fazlalardı. Emily'i omzumdan kurtarıp yere bıraktım. Ardından hızlıca kılıcımı çektim ve düzensiz gelen bir atlı birliklerinden birinin atının bileğini kestim. At yerde takla açarak yaklaşık 5 metre yuvarlandı. Üstündeki adam ise kendini eğere bağladığı için attan kurtulamayıp atın altında boynu kırılarak öldü.
Geriye sadece 8 kişi kalmıştı. 8 atlı birlik. Crispy oku tekrar çekti ve attığı anda bi ceset daha yere yuvarlandı. Bu sefer göz bebeğinden vurmuştu. Adam atın üstünden yere düşerken ok kafatasının arkasından çıktı. "Crispy koşmalıyız" dedim. Emily'nin bileğinden çıkan kanları işaret ederek. Crispy başını salladı ve "Biraz sonra bir şelale var orası çıkış yolumuz" dedi. Şelale, çıkış yolu. Hindistan hazineleri gibi miydi? Şelale içinde gizli bir geçit? Pek anlamamıştım fakat beklemeye de gerek yoktu. Emily'nin tekrar koluna girdim ve onu sürükleyerek şelaleye doğru koşmaya başladık. Olabildiğince hızlıydık.
Ve birden sol omzuma bir ok yedim. Okun ucunu görebiliyordum. Sıcak kan omzumdan sırtıma doğru aşağıya iniyordu. Emily birden yere düştü. Omzumu hissetmiyordum. Okun arkasını kırdım Emily'i almaya çalıştım. Olmadı. Bi daha denedim. Emily göğsüme vurdu, sesi titriyordu:
- Git Morgan, git!
Hayır, gidemezdim. Bir kez daha kaldırmayı denedim. Crispy bağırdı:
- Morgan gitmeliyiz!
Hayır, yapamazdım. Tekrar kaldırmaya yeltendiğim anda atlı birlikler durmuştu. Ortalığa derin bir sessizlik hakimdi. Crispy arkamdan sol kolumu çekiştirip gitmemiz gerektiğini haykırıyordu. Atlı birlikler kenara açıldı ve arkalarından yaklaşık 30 kadar okçu çıktı. Kaba bir ses tonuyla birlikte gelen 'Bırak!' sesi ile. Birden üstümüze doğru bir ok yağmuru başladı ve önümüze arkamıza düşen okların haddi hesabı yoktu. Havada asılı kalan bir tane ok Emily'nin tam kalbine geldi. Kısık bir inleme sesi ile tamamen yere yığıldı.
- Emily!
Kırmızı dudaklarından akan kanlar beyaz tenini boyuyordu. Kalbimde bir sızlama hissettim. Crispy aniden koluma girdi. Yavaş fakat olabildiğince hızlı adımlarla şelaleye doğru ilerliyorduk. Şelaleye yaklaşık 3 metre kala bir ok daha sağ omzuma geldi. Usta elden atıldığı belliydi. Ok resmen vücudumu delip geçecekti fakat kuyruğunda bulunan tüyler buna izin vermiyordu.
Bir an bakmak için arkamı döndüğümde Konmark'ı gördüm. Gözleri maviydi yüzü morluklar ve yanık lekeleri ile doluydu. Kılıcını salladı ve Emily'nin başını uçurdu. Gözümden bi yaş süzüldü, anlık, soğuk bi' yaş. Crispy bana baktı, beni yere atarak omzundaki yayını alıp okunu çekti. Daha önce yayı hiç bu kadar gerdirdiğini görmedim. Oku attığı anda havada süzülen ok Konmark'ın sol diz kapağını delip geçti. Şaşkınlıkla Crispy'e bakarken o beni kaldırdı. Şelaleye doğru koşturmaya devam ettik. Şelale gözükürken yaklaştıkça aşağıda akan dere de gözükmekteydi.
Ne yapacağımızı bilmeden yüksekliğe kendimizi bıraktık. O sırada bir ok Crispy'nin sırtında hayat buldu. Çoktan atlamıştık. Yanağımdan gözyaşı, omzundan kan süzülürken aşağıda bizi bekleyen sürprizlere hazırdım. Veya öyle olmayı istiyordum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ve Şeytan Ağlamaya Başladı
Science Fiction"Pekala. Bana söyleyin. O güzel duygularınız ile kaç defa hata yaptınız? Bunlar sizi kaç defa pişman etti? Sorunun yanıtı sizin bildiğiniz şeyler. Peki bildiğiniz halde duygularınızdan neden vazgeçmiyorsunuz? Amacınız acı çekmek mi? Aşık olmak mı? T...