Crispy?! Crispy'di. Kleiman ileri atıldı. Alice önüne geçti. Crispy zavallı bir şekilde görünüyordu. Gözleri çökmüş. Teni bembeyaz bir hal almış. Saçları kirden birbirine girmişti. Konmark kılıcını kınından çekti ve havaya kaldırarak:
- Seçim senindir Morgan Estergon...
Koloniye buz gibi bir sessizlik hakimdi. Düşünmeye çalışıyordum. Sayıları oldukça fazlaydı. Dövüşebilecek gibi değildik. Arkama baktım. 6 tane atlı birlik vardı. Kleiman ve Alice ne yapacağız dercesine bana baktı. Hiçbir fikrim yoktu. Bu lanet yere sıkışıp kalmıştık.
Crispy tir tir titriyordu. Gözlerimin içine yalvarırcasına bakıyordu. Bir şeyler yapmalıydım. Bu lanet yerde sıkışıp kalmıştık. Harekete geçmeliydim. Bugün burada daha fazla kişi ölmemeliydi. Konmark cevap beklercesine gözlerimin içine bakıyordu. Kılıcımı Raptor'un boğazından çekerek havaya kaldırdım ve bağırarak:
- Seni düelloya davet ediyorum Konmark!
Kalabalık Sayklon askerlerinden çok yüksek sesli bir kahkaha yükseldi. Herkes gülüyordu. Konmark tebessüm ederek:
- Sessiz olun! Bir gencin bir kralı düelloya davet ettiği pek nadir görülmüştür. Normalde böylesine gereksiz bir zaman kaybını reddederdim fakat bu gencin teklifini cesaretinden dolayı kabul ediyorum.
Konmark havadaki kılıcını yavaşça yere indirdi. Raptor'u serbest bıraktım. Derince bir nefes alıp yere çökerek boğazını tuttu. Ardından Konmark da Crispy'nin elindeki ve ayağındaki ipleri kesti. Kleiman Crispy'i almak için koştu. Sayklon askerlerden birisi de Raptor için koştu fakat Raptor gelen bu askeri reddederek kendisinin gidebileceğini söyledi. Crispy ve Kleiman yavaş adımlarla sendeleyerek gelirken ben ise düello için meydanın ortasına gidiyordum.
Meydanın ortasına gelmiştim. Konmark da pozisyondaydı. Aramızda 3 metre vardı. Crispy ve Raptor'un geçmesini bekliyorduk. Crispy yanımdan geçerken yarası var mı diye hızlıca baştan aşağı göz gezdirdim. O sırada bana döndü ve:
- Seni asla affetmeyeceğim Morgan. Asla.
Kafamı öne eğdim. Üzülmemem gerekliydi. Kontrolümü kaybedebilirdim. Bu hayatıma mal olabilirdi. Odaklanmam lazımdı. Fakat canım acıyordu. Bütün yaşadıklarımın üstüne bu söz. Canımı yakıyordu. Kendimi bir yere kapatıp bağıra bağıra ağlamak istiyordum. Gözlerim kızarana, ağrıdan çatlayana kadar ağlamak istiyordum. Sonrasında yorgun düşüp oracıkta uyuyakalmak... Ama.
Ama biliyordum ki her şeye rağmen güçlü durmalıydım. Belki beni ayakta tutabilecek bir desteğim yoktu. Veya kanatlarım... Yalnızca ben vardım. Bunu biliyordum. Ve şuan ben Sayklon kralı Konmark ile yüz yüzeydim. Belki öleceğim. Belki de tüm anılarım benimle kaybolup gidecek. Hepsi birer kan damlası olup beni terk edecek. Belki de Konmark ile yaptığım bu düelloyu kazanacağım. Peki ama Crispy'i nasıl kazanacağım? Onun canı için kendi canımı hiçe saydım. O bunun farkında mıydı? Beni asla affetmeyecek. Öyle demişti. Peki daha kaybedecek neyim vardı?
Elbette hiçbir şey. Bekle beni Emily. Belki de son defa senin için geliyorum.
Kılıçlarımı çekip havada salladım. Gözümü kapattım. Odaklanmam gerekiyordu. Derin bir nefes alıp göz kapaklarımı yavaşça kaldırdım. Odaklanmıştım. En azından öyle umuyordum. Kılıcımı hazır olduğumu belirtir bir şekilde havada salladım. Konmark ekipman kemerini ve zırhlarını çıkarıp yanındaki askere verdi. Ardından pelerinini ve tişörtünü çıkardı. Sadece yaralarla dolu çıplak vücudu ve bol siyah pantolonu duruyordu. Kılıcını iki elinin üstüne yatırıp yanındaki askere uzattı. Kafasını öne eğerek:
- Başla.
Silahsızdı. Kılıcımı pozisyonda tutarak yaklaşıyordum. Konmark da aynı şekilde ellerini ovuşturarak bana yaklaşıyordu. Aramızda 50 cm vardı. Olduğum yerde durdum. Göz gözeydik. Çok kalın ve ürkütücü titrek bir sesle:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ve Şeytan Ağlamaya Başladı
Science Fiction"Pekala. Bana söyleyin. O güzel duygularınız ile kaç defa hata yaptınız? Bunlar sizi kaç defa pişman etti? Sorunun yanıtı sizin bildiğiniz şeyler. Peki bildiğiniz halde duygularınızdan neden vazgeçmiyorsunuz? Amacınız acı çekmek mi? Aşık olmak mı? T...