Güneş yeni doğuyordu. Nöbeti Klei'a devretmemiştim. Yorucu bir gündü fakat uykuya ihtiyacım yok gibi hissediyordum. Biraz sonra oturduğum yerimden doğruldum ve geceden bu yana yanan kamp ateşinin üstüne toprak atıp söndürdüm. Yolculuk vaktiydi. Kleiman'ı uyandırmak için çadıra yöneldim. O anda Kleiman çadırdan gerilerek çıktı:
- Neden nöbeti bana devretmedin?
+ Uykum yoktu. Biraz dinlenmeni istedim.
- Peki ya sen?
+ İyi hissediyorum, dedim gülümseyerek.
Biraz sonra Kleiman çadırı toplarken bende ateşten kalan küllerin üstünü toprakla örttüm.
Tekrar sıkıcı patika yoldaydık. Uzun bir yolculuk bizi bekliyordu. Yolun uzunluğunu yola çıkarken molalarla birlikte 2 gün diye hesap etmiştim fakat şu anda 4. gündeydik. Yolun son demlerindeydik. İlerlerken sessizliği Kleiman bozdu. Sol göğsünün üstündeki daire içinde 417 yazılı dövmesini gösterip:
- Morgan sence bu aptal işaretin anlamı ne?
O dövme bana çok şey çağrıştırıyordu. Zamanında Konmark çevre kolonilerde hedef gösterilen evleri belirlemek için evlerin kapılarına numaralar yazardı. Bu evler yazının yazıldığı akşam saldırıya uğrardı. Fakat bu. Bu dövme. Bilemiyorum. Neden bir insana işlensin ki? Düşüncelerimden sıyrılıp gülümseyerek cevap verdim:
+ Bilmem ki dostum.
Aynı şekilde gülümseyerek devam etti:
- Bence, bence Morgan. Biliyor musun? Benim ailem hayvancılıkla uğraşırdı. Ve hayvanları kaybolmasın diye üstlerine kına ile numaralar yazarlardı. Bence ailem de beni bir gün bulduğunda bu dövmeden tanıyacak Morgan. Eminim.
Dedi. O anki gözlerindeki parıltıyı her zaman görmek için nelerimi vermezdim ki? Kleiman. Kocaman bir cüssesi vardı. Fakat bir çocuk kadar yumuşak bir kalbe sahipti. Elimi omzuna koydum. Gülümsedim ve onaylar şekilde başımı sallayarak:
- Umarım dostum, umarım.
Yol çok monotondu. Geçtiğimiz her yer ağaçlarla doluydu. Ve bir süre sonra aynı manzaraları görmek insanın ruhunu sıkıyordu. Biraz sonra bir ses geldi. Durdum. Kleiman:
- Ne oldu Morgan?
+ Bu sesi duydun mu?
- Hangi se...
+ Şşşt!
Bir kız sesiydi. Bağırıyordu:
- Yardım edin! Baba! Baba!..
Kleiman da duymuşa benziyordu. Hemen sesin geldiği yöne doğru hareket ettim. Ses ilerlediğimiz yolun ormanlık kısmına doğru sol çaprazındaki tepecikten geliyordu. Ağaçların arasına daldıkça ses daha da yakınlaşıyordu:
- Baba! Nolur!..
Kız ağlamaya başlamıştı. Tepeciğe ulaşmıştık. Tepeciği yavaş ve temkinli adımlarla tırmanmaya başladım. Ufak bir taş sesi sorun yapabilirdi. Tepeciğin zirvesine yarım metre kala durdum. Sesin oldukça yakınında olduğumuzu fark ettim. Arkamı dönüp elimle Kleiman'a dur işareti yaptım. Kafamı hafifçe yukarı doğru kaldırdım. Siyah pelerinlilerdi ve sol bacak kısmında büyükçe kırmızı ile işlenmiş bir yılan sembolü vardı. Bunlar Konmark'ın askerleriydi. Kafamı tekrar aşağıya indirdim. Yaklaşık 5 kişi saymıştım. Kleiman meraklı gözlerle benden haber bekliyordu. Kafamı tekrar yukarı kaldırdım. Geride 2 kişi yaşlı bir adamı tutuyordu. Ortada ise 3 kişi ve kız vardı. 2 kişi kızı birbirlerine atarak gülüyorlardı. Diğeri ise elinde kılıcını sallayarak kıza doğru gidiyordu. Kafamı aşağıya indirdim. Hareket vakti gelmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ve Şeytan Ağlamaya Başladı
Science Fiction"Pekala. Bana söyleyin. O güzel duygularınız ile kaç defa hata yaptınız? Bunlar sizi kaç defa pişman etti? Sorunun yanıtı sizin bildiğiniz şeyler. Peki bildiğiniz halde duygularınızdan neden vazgeçmiyorsunuz? Amacınız acı çekmek mi? Aşık olmak mı? T...