"Hey."
Xiaoting evden çıkmış evin önünde direğe yaslanmış bir şekilde kendini bekleyen adama baktı. Gözleri girişte değil de yerdeydi. Yeri izliyor, ayaklarının ucuyla hayali desenler çiziyordu. Yanına doğru ilerlediğinde onun seslenmesiyle, çoktan gözleri buluştu. Kocaman gülümsemesi beklenmedikti. Elini uzatıp el sıkışmak istese de Hao Fei'nin niyeti sadece el sıkışmak değildi. Kollarını Xiaoting'in omuzlarına dolayıp sıkıca sarıldı. Çok korkmuş olmalı, diye düşündü. Gördüğü rüyadan fazlaca korkmuştu belki de. Sarılmaya tüm kalbiyle karşılık verirken etrafa bakındı.
"Sanırım çoktan çekildik Hao Fei."
"Bize de eğlence çıkar işte. İki arkadaş birbirlerine sarılamayacaksa neden arkadaş olurlar ki? Haksız mıyım?"
Tebessüm edip Fei'nin koluna girdi. İkisi sokakta yürürken derin sohbetlerin içine dalmıştı. Heyecanla konuşuyordu Xiaoting. Uzun zamandır hiçbir konu hakkında bu kadar heyecanlanmamıştı sanki. Hao Fei'nin pür dikkat onu dinlemesi daha da hoşuna gidiyordu.
"En sonunda bu dört duvarın arasında kaldık işte. Hun, Nun ve ben. Ama memnunum."
Çok konuştuğunu fark ettiğinde susuvermişti. Dudaklarını birbirine bastırıp yere baktı. Hao Fei ona doğru döndü. Xiaoting'in havaya kalkmış bir tutam saçını düzelttikten hemen sonra dudak büzdü.
"Benim pek anlatacak bir şeyim yok. İkizimle yaşıyorduk ama sonra.. onun bir erkek arkadaşı olunca... ayırdık evleri. Şimdi ayrıldılar. Biraz bende biraz annemde kalıyor. Bunun dışında hayatım sadece ev. Oyun, uyku, yemek. Bazen yemek bile yok."
Hao Fei yakınırcasına konuştuğunda Xiaoting tüm dikkatiyle dinliyordu. İçine dokunmuştu dedikleri. Dışarıdan bakınca oldukça sosyal ve aktif bir insan olduğunu düşünmüştü ama aslında derinlere indikçe... Hao Fei de tıpkı kendisi gibiydi. Yalnız ve yorgun. Elini omzuna doğru koyup yakındakini teselli edercesine yavaşça okşadı.
"Seni anlıyorum. Ama artık, ben de varım! Hatta istersen akşamları birlikte yemek yeriz. İnsan en çok... akşam yemeklerinde kendini yalnız hissediyor."
Gülümsediğinde yanındaki gencin durduğunu fark etmemişti bile. Bileğindeki ellerle duraksadı. Şaşkın bakışları Hao Fei'nin yüzünde gezinirken aslında ne kadar masum durduğunu fark etmişti bugün belki de yüzüncü kez.
"Uhm... istersen başımın etini ye, ben yine seni dinlerim."
"O nereden çıktı şimdi?"
"Az önce kendini susturdun. Bunu yapmanı istemiyorum. Delicesine konuş, her şeyi anlat. Ama susma tamam mı? Ben seni dinlemek istiyorum. Dinlemekten de öte hatta. Gerçekten anlamak."
"Ne zamandan beri bu kadar düşüncelisin?"
"Sen kolumu tutup ismimi söylediğinden beri."
Xiaoting o günü hemen hatırladı. İçine bir şüphe dolarken sorgularcasına baktı. Yoksa acımış mıydı? O halini görmüştü... ölmek istemişti. Bunu o kadar derinden dilemişti ki. Ama olmamıştı. Şimdi bu girişimi yüzünden Fei ona açıyor muydu yani? Onun için miydi tüm bunlar? Gözlerini karşısındakinin gözlerine dikti.
"Hayır."
"Huh?"
"Sana acımıyorum, acını tahmin bile edemem ben. Ben sadece... senin yolunda büyük bir taş olmak istemiyorum. Ben senin yolunda bir... uhm... tekerlek olmak istiyorum. İlerlemeni kolaylaştıran bir şey işte. Ne dersen. Bu sana acıdığımdan değil, seni anlamak ve bilmek istediğimden."
"Hao Fei."
Yüzündeki ciddi ifade Hao Fei'nin delicesine korkmasına neden olmuştu. Yutkunup kafasını eğdi. Hazırlanmak istemişti, gelecek her türlü sert tepkiye. Kelimelerle arası iyi değildi ki.. nasıl anlatacaktı bu adama şimdi aslında ona gerçekten acımadığını, aksine ne kadar güçlü olduğunu bildiğini...
"Sen iyi birisin ve arkadaş olduğumuz için mutluyum."
"Ne?"
"Duydun işte."
"Kızacaksın sandım, şapşal."
Bir iki adım atıp Xiaoting'in saçlarını karıştırdı. Kalbinin delicesine atışını korkuşuna bağlamıştı. Diğeri koluna hafifçe vurdu. Saçlarını düzeltmek için ellerini saçlarına götürürken Hao Fei de ona özenle yardım etmişti. Vay canına, saçları gerçekten yumuşak... içinden geçen sadece buydu. Kafasını sallayıp ilerideki kafeyi gözleriyle inceledi. Sonra kapısına kadar nedensiz bir sessizlikle içeri girdiler. Tabii böyle sessiz devam etmeyeceklerdi. Kafeye girip bubble taeleri hakkında tartışırken de içlerinde saf neşeyi hissedebiliyorlardı. Eve geri yürürken Hao Fei kahkahalarını bastıramıyordu. Yanındaki genç, sandığından fazla espirili ve eğlenceliydi. Her kelimesiyle geceye neşe katabiliyordu. Ortamı yumuşatıyor, insanın içine sanki ferahlık saçıyordu.
"Karnım ağrıdı artık... dur."
"Oh, Fei Fei! Sana söylemem gereken bir şey var."
"Söyle hayatım."
Xiaoting duraksayıp karşısındaki çocuğa sanki nefessiz kalmış gibi bakmıştı. Sonrasında kocaman gülümsedi.
"Bu hafta birlikte yayın açalım, bana gelebilirsin. İstemezsen sende de buluşabiliriz."
"Sen gelebilirsin, ikizim bu hafta gidiyor anneme."
Kafa salladı. Birlikte yayın yapabilmeyi çok istiyorlardı. Bunu barıştıklarından beri konuşuyorlardı. Hao Fei istemsizce Xiaoting'in omzuna kolunu attığında ikisi de düşündü. Gerçekten en başından böyle olsalardı ne olurdu? Şikayet etmek değildi, meraktı. Bu hallerini sevmişlerdi, birbirleriyle ilgilenmeyi ve birbirleriyle vakit geçirmeyi... Hao Fei'nin telefonu çalana kadar da böyle devam etti. Xiaoting'in evine çok az kalmıştı. Telefonu açıp öylece konuştu.
"Efendim hayatım? Evet, evet dışarıdayım. Xiaoting ile yürüyorduk. Jia Wei sen iyi misin? Sesin... Bekle tamam mı? Geliyorum işim bitince."
Durup endişeli ses tonuyla telefonun diğer ucundaki ikizini rahatlatmak isterken Xiaoting de endişelenmişti. Telefonu kapadığında ikisinin aynı duygularla dolu bakışları kesişti.
"Bir sorun mu var?"
"İkizim, dediğim gibi bir aşk acısının ortasında. Beni aşktan soğutmakla meşgul işte. Konuşmak istiyormuş. Dertleşmek..."
"Hemen şimdi atlayıp, evine dönüyorsun. Yanında ol."
"Sorun olmaz değil mi?"
"Delirdin mi! Ne sorunu olabilir ki? O senin ailen, onun yanında olmayıp benim yanımda durman asıl sorun olur benim için. Ona söyle, benim de desteğimi hissetsin. Tamam mı?"
Hao Fei bu cümleyle bir süre öylece durdu. Bu adamın kalbi gerçekten en başında da bu kadar temiz miydi? Şaşırıyordu. Kafa sallayıp gülümserken son bir kez Xiaoting'e sarıldı. Saçlarını düzeltip ilerideki arabasına bindi ve sessizce uzaklaşmadan önce arabayla diğer gencin yanında durdu.
"En kısa zamanda görüşmek dileğiyle kaplan."
"Görüşürüz Reddox."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Twitch
Romance"Benim hakkımda konuşmasını biliyorsa, beni yenebilmeyi de bilmeli." "Beni geçeceğine gerçekten inanıyor mu?" Birbirinden ölesiye nefret eden iki twitch yayıncısı ve zorla ayarlanan bir düello... Bu güçlü nefretin beraberinde getireceği hissi herke...