4. Bölüm-Gaius'a Ziyaret
Emery dayanamamış yine bir yere saklanarak kardeşini izlemişti. O prensi yere serince işte benim oğlum, diye geçirdi içinden sevinçle zıplarken. O sırada ayağa kalkan kardeşiyle göz göze gelmişti, Emery yutkunurken donup kalmıştı. Arthur bu sefer kalkıp kardeşini süpürgeyle yendikten sonra eliyle süpürgeyi döndürüp yeri süpürmüş gibi yapmıştı. Arthur da, Merlin gibi onunla göz göze gelmişti, bu sefer onun bakışlarında farklı bir şey fark etti Emery. Daha yumuşak, daha kibarlardı. O gözlerini kaçırıp hemen oradan uzaklaşırken, Merlin'i yere sermesine şükretti yoksa kesin yakalanacaktı. Kardeşinin onu fark etmemiş olmasını dilerken, hızla ilerliyordu.
Aniden bir kol tarafından çekilip döndürülen Emery telaşla konuşmaya başladı. "Lütfen bir hafta daha kalmama izin ver!" Onu durduran Arthur onun ne demek istediğini anlamaya çalışırken gözlerini kapatıp, ellerini birleştirmiş yere çöken kıza baştı şaşkınlıkla. Merlin'le konuşmasından sonra hemen onun peşinden gelmişti. Neden geldiğini kendisi bile bilmiyordu ama gelmesi gerektiğini hissetmişti.
"Hey, sakin ol zindana filan atmayacağım, özgürce dolaşabilirsin." Emery duyduğu sesle rahatlarken onun önünde diz çöktüğünü fark etmesiyle panikle ayağa kalkmaya çalıştı. Bu sefer elbisesinin ayağına takılmış öne sendelemişti. Arthur onu tutmaya çalışsada kendisi de eğildiği için dengesini kaybetmiş, Emery'yle birlikte yere serilmişti. İkisi de şaşkınlıkla birbirlerine bakarken Emery'nin saçlarından birkaç tutam Arthur'un yanaklarını gıdıklıyordu. Burnuna gelen gül kokusu Arthur'u gevşetmiş sakin bir şekilde ona bakıyordu. İkisi de bir süre tek kelime etmemişti.
"Şey... İyi misin?" Arthur başını sallamıştı.
"Sen?" Emery'de usulca başını sallamıştı. Yine ikisi de sessizliğe gömülürken bu sessizliği diğer şövalyelerle birlikte gelen Percival bozdu.
"Ne oluyor burada?" Şaşkın sesiyle ikisi de hemen kendine gelmişti. Emery kalkmaya çalışırken Arthur'u ezerek (ona sorsanız asla bilerek değildi tabii ki) kalkmış, Arthur inlerken ona Leon elini uzatmıştı.
"Kaç kilosun sen?" Arthur'un onu gıcık etmek için sorduğu soruya Emery hiç aldırmamış, hemen cevabını yapıştırmıştı.
"Bence benim kaç kilo olduğumu sorgulamadan önce kendinizin ne kadar güçsüz olduğunu-" Percival elindeki ekmek parçasını Emery'i susturmak için ağzına tıkmıştı bugün tekrar bir sorun çıkarırsa Arthur kesin onu zindana atardı.
"Eee neler oldu?" dedi Gwaine destek çıkar gibi konuyu değiştirmek için.
"Emery'nin kolunu tutup durdurdum, kendisini zindana atacağımı zannedip yere çöküp yalvardı. Sonra kalkmaya çalışınca sendeleyip üstüme düştü." Arthur'un açıkladığı şeye hiçbiri inanamamış gibi Emery'ye bakmıştı hatta Arthur bile. Emery kızarırken hala ağzında duran ekmeği çiğnemeye çalışıyordu, aceleciliğinin sonucu bu sefer ekmek boğazında kalmıştı. Emery nefes alamamaya başlayınca telaşla Percival'e tutundu. Ama henüz hiçbiri anlamamış gibi onun konuşmasını bekliyorlardı.
"Emery merak etme Arthur atmayacak seni zindana." Arthur sırıtırken tüm sırıtması Emery'nin gittikçe moraran yüzünü fark etmesiyle soldu.
"Sanırım ekmek boğazında kaldı. Nefes alamıyor!" Arthur nazik bir şekilde onun sırtına vururken diğer şövalyelerde telaşla etrafında toplanmıştı. Percival ise Arthur'un elini ittirip onun aksine daha sert bir şekilde Emery'nin sırtına vurmuştu. Emery düşecekken Arthur onu belinden kavramıştı. Anında ağzındaki ekmeği çıkarırken bir yandan öksürüyor bir yandan bu sefer sırtına giren ağrıyla kıvranıyordu. "Çok güzel artık nefes alabiliyor ama bu sefer sanırım kemikleri kırıldı." Arthur'un dediğini şaka olarak algılayan diğerleri gülerken "Ciddiyim" demesiyle hepsi susmuştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Camelot'un Düşüşü
FantasyGenç kız kimsenin dokunamadığı, dokunanın kılıcın gücü tarafından itildiği kılıca hiç düşünmeden elini attı. Vücuduna yayılan elektriklenmeyle gözleri büyüdü. Ama bu canını yakmamıştı, gıdıklayıcıydı. Eline aldığı kılıçla gözlerinde mavi bir ışık ya...