•°6.bölüm°•

75 6 9
                                    

 
'İmkansızları yaşamak mıdır sevmek, yoksa severken imkansız mıdır yaşayabilmek...'

~Özdemir Asaf

Yedi yıl sonra Fransa'dan...

Zaman kavramı hayatımız boyunca durdulamayan şeylerden yanlızca bir tanesidir. Bazen zamanın geçip gitmesini geleceği gözlerken bazen ise geçmişte kalmayı o anları yaşamayı istersin tabii geçmişin geleceğe güzel bir anı bıraktıysa.

Yedi gün gibi geçen tam yedi yıl vardı. İmkansızlığın küllerinden doğan bir aşk ise bu Yedi yılın geçmişe bıraktığı güzel anı olmuştu. Elimdeki kupayı sıkıca sararken sade ama bir o kadar şık olan Fransa sokaklarında insanların küçük tatlı telaşını izliyordum. Ben kendi gözlerim ile zamanın gerçekten çok hızlı aktığına ve kimseyi beklemediğine şahit olmuştum.
Ara ara aklıma ilişen geçmişim ile şuan ki gibi yeni hayatımın içinden derinlere dalıyorum, o zamanlarımı gerçekten çok özlüyorum.

"Hey! Üşüteceksin Beyza, içeri geç artık." Napolyon'un kalın sesi evin içinden balkona ulaştığında gözlerimi daldığım sokaktan çekerek içeriye yöneldim. Her zamanki gibi elindeki kocaman tuval ile evden ayrılmak üzereydi. 

"Ne zaman evimi atölye olarak kullanmayı bırakacaksın?" Gülerek kurduğum cümle ile düşünürmüş gibi yaparak eli ile sıfır gösterdi ve "Hiçbir zaman." Diyerek kahkaha attı.

Onunki kadar olmasada ufak bir tebessümle incelenecek mahkeme dosyalarımın yanına ilerledim.
"Ah, hadi ama neden avukat bir arkadaşım varki? Nolurdu şarkıcı veya ressam olsan?" Söylediklerine göz devirerek "işin düşünce görüşürüz Napolyon Monsieur." Diye yanıtladım.

"Geç kalacağım senin yüzünden Beyza hadi görüşmek üzere!" Cevap vermeme fırsat bile kalmadan evden ayrılmıştı.

Elime aldığım dosyanın kapağını açarak davayı incelemeye koyuldum. Fransa'da oldukça sık rastlanan boşanma davasıydı ve elimde ki dosyada onlardan bir tanesiydi.
Her zamankinden farklı olan şey ise Fransız değil Türk bir ailenin evrağı olmasıydı.

Gözde Aksu ile Kerem Aksu'nun davasını incelemeye başladım. Boşanma sebebi aldatmaydı. Bense Gözde hanımın avukatı olarak görevlendirilmiştim.
Aldatan kişi Kerem bey olduğu için kolaylıkla alabileceğimiz bir davaydı.
Evrağın üzerindeki Gözde hanıma ait olan numarayı aradığımda sakin bir ses tonu ile telefonu açmıştı.

"İyi günler Gözde Hanım, ben Beyza Kozan boşanma davanızın avukatıyım." Dediğimde hattan birkaç hışırtı sesi duyuldu. Ardından ise Gözde hanımın titrek sesi doldurdu.

"Merhaba avukat hanım,buyrun sizi dinliyorum."

"Dosyanızı inceledim, elinizde davayı kazanmamızı sağlayacak güçlü bir delil mevcut mu?" Hattın ucundan yine bir süre ses gelmedi.

"Evet, elimde bir video var." Konuşurken kendini ne kadar zorlandığını anladığımda daha fazla üstelemedim.

"Pekâlâ, davanız cuma günü yani önümüzde iki gün var. Bu iki gün içinde görüntülerin elimde olması ve bir sözleşme hazırlamamız lazım."

"Tamam avukat hanım, yarın videoyu mail olarak atarım size görüşmek üzere." Telefon kapandığında yavaşça kulağımdan çekerek sehpaya bıraktım.

Bir kadın için aldatılmaktan daha zor bir durum varsa oda sevdiği kişi tarafından aldatılmakdı. Gözde hanım için zor bir süreç onu bekliyordu ve umarım diğer bir çok davada olduğu gibi bunda da seven bir kadın zarar görmezdi.

Aklımdan kötü düşünceleri uzaklaştırarak Napolyon'un atölye olarak kullandığı bodruma inmeye karar verdim. Evim üç katlıydı bir giriş kat, bir yukarı ve birde aşağı kat vardı. Yukarı katı gri ve yeşil ağırlıklı yatak odaları süslerken orta kat krem ve siyahtan oluşuyordu. Aşağı kat ise Napolyon'un isteği üzerine rengarenk eşyalarla süslenmişti.

Boya izleri ile dolu merdivenden inerek savaş alanına dönmüş salonu izledim. Cidden bu çocuk bu ortamda nasıl muhteşem resimler çıkartabiliyordu ki?

Tam karşımda yarım kalmış kafesteki kuş resmine baktığımda içimden bir ses bu resmi tamamlayabileceğimi söylemişti. Pek resim yeteneğim olmasa bile içimdeki tarifsiz duyguları ilk defa açığa çıkarmak rahatlamak istiyordum.
Tuvalin yanındaki fırçayı şu dolu kaptan alarak kollarımı kıvırdım ve sandalyenin üstündeki beyaz önlüğü giydim.

İlk olarak siyah boyaya batırdığım fırçayı Napolyon'un yarım kalan mavi gökyüzünün üstüne sürmeye başladım.
Çünkü ben gökyüzünün mavi olduğuna inanmıyordum. Eğer gökyüzü mavi kadar masum bir renk olsaydı, acı çeken onlarca insanın feryadı ile bürünmezdi. 

Siyah gökyüzünün ardından kırmızı boya ile kafesin dışındaki kuşu boyamaya başladım. Napolyon sanırım o kuşu beyaz yapmak istemişti ancak o kafesten kaçan kuş bendim. Ve asıl rengim beyaz olsada kafesten kurtulmak için onca çabam yüzünden yaralanmış kendimi acıya, kırmızıya bürümüştüm.

Sıra kafesin içine geldiğinde ise kafesin içinde yirmi altı tane beyaz kuş bıraktım. Onların ger biri geride bıraktığım insanları ifade ediyordu.

İki saatin sonunda işimi bitirdiğimde fırçayı su kabına koyarak geri çekildim ve resmime baktım. Dışardan bakılınca saçma bir karalama gibi görünsede bu resim benim iç dünyamın dışa vurumuydu.

Elime bulaşan boyayı üstümdeki önlüğe silerek önlüğü üzerimden çıkardım. Gerçekten de zaman geçirmek için güzel bir aktiviteydi.
Ancak benim ilgi alanıma pek girmiyordu.

Merdivenleri çıkarak lavoboya girdim ve elime birazcıkda yüzüme bulaşan boyayı çıkardım. Ardından gözüme çarpan maske ile uzun süredir bakim yapmadığım için kuruyan yüzümde parmaklarım gezindi ve hiç düşünmeden maskeyi alarak lavabodan çıktım.

Üzerinde çiçek desenleri bulunan maskeyi açarak yüzüme yerleştirdim bir yandan da elime aldığım kumandayla koltuğa kurulmuştum.
Evde çalışmak bu yüzden çok güzeldi eğer gelen şirket tekliflerini kabul etseydim bu kadar rahat davranamazdım. 

Sehbanın üzerindeki telefonum titremeye başladığında elime alıp gelen mesajı açtım.

'Uzun zaman oldu lavinia.'


Herkese tekrardan selam.

İyi hissetmeye ihtiyacım vardı ve bende Kendimi burda buldum(:

Bölüm hakkındaki düşüncelerinizi belirtirseniz sevinirim,sonraki bölümde görüşmek üzere. 💓


Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Nov 06, 2021 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

Lavinia 'Ölüm Çiçeği'Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin