Onu tanımadığıma emindim, ama yıllardır tanıyor gibiydim. Sanki çok uzun yoldan dönmesi beklenen birinden ümidi kesmişken, hatta ümit kestiğini bile unutmuşken çıkagelen bir dost selamıydı. İsmini sordum, "saklı, gizli" anlamına gelen eski bir kelime söyledi. Üzerimizdeki çamur lekelerini silmeye hiç yeltenmedik. Sadece o ve ben vardık etrafta. Başkaları varsa da biz görmüyorduk. Hiç konuşmadan göz göze son gelişimizde havanın aydınlanmaya başladığını fark ettik. Aynı anda sinir bozan bir rahatsızlık hissettik, aynı anda harekete geçtik. Bitsin diye hayat boyu dua ettiğim bu karanlık biterken endişelenmeye başladım. Karanlık sonlanacaktı, ama ben aydınlığa nasıl alışacaktım? Aydınlığın beni bulmasından umudu çoktan kesmiş olduğum için karşılaştığımda neler yapacağımı hiç düşünmemiştim. Plansız yakalanmışsam, her daim en hızlı ve doğru tepki koşmaktı benim için, nereye olursa. El ele tutuşup, hiç konuşmadığımız halde ortaklaşa kararlaştırdığımız yöne doğru koşmaya başladık; kısa duvarın ardındaki, kimsenin sesinin duyulmadığı o ayrık bölgeye...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOŞ!
EspiritualGecenin yarısında kim koşmak ister? yağmur yağarken evine yetişmeye çalışan bir işçi mi sadece? Ay ışığını yansıtan bıçağından, parlak kırmızı kanlar damlayan bir taze katil mi? Kim? Bu ömür denen şeyin koşmakla ilgisi ne? Hem de gece gece!