Arada bir, sakinlikleriyle yakınlarını etkisi altına alan, koşmayıp, hatta yürümeyip çınar gövdesi gibi sarsılmadan öylece duran insanlara rastlarım. Sarsılmak için zamanı belirsiz bir zelzeleyi beklediklerini düşünürüm. Şuradaki, sadece çevrelediği bölgenin sınırları belli olsun diye örülmüş kısacık duvarın ardında, uzun beyaz elbiseleriyle etrafı izleyen solgun yüzlü insanlar mesela... Karanlıkta belirsiz bir düzende parlayıp sönen, gökyüzüne çivilenmiş yıldızlara benziyorlar. Belli ki onlara kimse "koş" dememiş... Ya da koşmaya takatleri kalmamış; çok yorgun görünüyorlar. Yalnız benimle değil, kendi aralarında bile konuşmuyor onlar. Sorularıma cevap vermiyor, anlamlandıracağım bir mimik dahi yapmadan, göz bile kırpmadan bekliyorlar. Yine de bu halleriyle bana bir şey anlatmak istediklerine eminim. Anlamaya çalışıyorum, bir gün anlayacağım, biliyorum...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOŞ!
SpiritualGecenin yarısında kim koşmak ister? yağmur yağarken evine yetişmeye çalışan bir işçi mi sadece? Ay ışığını yansıtan bıçağından, parlak kırmızı kanlar damlayan bir taze katil mi? Kim? Bu ömür denen şeyin koşmakla ilgisi ne? Hem de gece gece!