17- Karanlığı kanatlarında taşıyan kelebek

925 86 419
                                    










Carla Morrison - Disfruto - Wang Yibo'nun karakter şarkısı

Yibo'nun sözlerine karşılık verecek bir şey bulamadığında genç adam kapıya doğru yönelmiş "Lu bizi bekliyordur." diyerek salona doğru ilerlemeye başlamıştı. Kucağında tuttuğu Xingxing de Yibo'yu takip etmek için yere atlarken geri geri attığı adımlarda titrediğini fark ettiği yıldızının suratına çarptığı gerçeği sindirmesi Zhan için biraz zaman almıştı.

Nihayet içeri geçtiğinde Yibo ile Lu konuşmayı bir anda sonlandırmış bakışları ile birbirlerine bir şeyler anlatmaya çalışan ikiliye attığı bakışlar ikisinin de bakışlarını farklı yönlere çevirmelerine neden olmuştu.

Lu ile Zhan'ın konuşacak çok şeyi olacağını tahmin eden Yibo, Zhan'a Fei'nin kendisine söylediklerini bir bir anlattıktan sonra Xingxing'in tüylerini okşadı ardından Lu'ya iyi geceler dileyerek kapıya doğru yöneldi. Zhan da Yibo'yu geçirmek için onu takip etti. Genç adam kapıdan çıkmadan önce Zhan'ın omzunun üzerinden içeriyi kontrol etti ve Lu'nun izlemediğinden emin olduktan sonra onun için kapıyı tutan adamı yanağından öpüp hızlı adımlarla uzaklaştı.

Kuş kadar hafif olan öpücük Zhan'ın ruhunu ısıtırken hafifçe gülümseyerek içeri geçmişti. Salona vardığında gülümsemesi yüzünden hala silinmemiş olan adam, ablasının soru işaretleri ile ona bakan bakışlarından kaçamamıştı.

Hayatları birbirlerinden ayrılmış, iki farklı yoldan ilerlerken yanyana ilerledikleri gibi gördükleri şeyi işaret edip göstermek yerine tek tek anlatıp tarif etmek zor olduğundan birbirlerine anlattıkları şeylerde silinen ayrıntılar, son yıllarda birbirlerinin hayatları adına edindikleri fikirlerin sığlaşmasına neden olmuştu.

Geçtikleri yolları tarif etmek yerine artık birlikte yürüyecekleri yolu konuşmak için sabaha kadar oturmuş, ablasının özlediği marşmelovlu sıcak çikolatasından içerken konu Yibo'ya her geldiğinde bardağını yudumlarayarak kaçan kardeşini tatlı tatlı azarlayan Lu'nun gülüşlerine karışık sesler doldurmuştu evi.

Günü aydınlatan güneş değil ablasıyla yaptığı o sohbet olmuş, Xingxing kucağında uyuya kalmıştı.

"Keşke Cheng de burada olsaydı." dedi Lu içini çekerek.

"Çağırdın mı?"

"Çağırdım. Çağırmaz olur muyum? Ama işleri vardı. Kısa zamanda resmi bir törenle şirketin başına geçeceğini söyledi bana geldiğimde."

İşleri olmadığını ikisi de biliyordu. İstediği saatte gelip sohbete katılmak yerine gelmemeyi tercih etmişti. Kardeşlerinin arasının bozuk olması hem mental hem de fiziksel olarak Lu'yu yoruyordu. Cheng'in Zhan'a olan kırgınlığının geçmemesi bir yana giderek büyürken Çin'e temelli dönüşününü bunu çözmesini ummuştu ama işler her zaman olduğu gibi umduğu gibi gitmemişti.

"İlk onunla görüştün yani?" Zhan dudaklarını büzerek ablasının yanında çocuk olmanın tadını çıkarır bir şekilde sormuştu sorusunu.

"Evet. Sana ulaşamadım çünkü beyefendi." Lu gözlerini yukarda onları dinleyen birileri varmış gibi kaldırıp "Ah, Tanrım! İki kardeşim de şirket yöneticisi oldu. Burada olsam bile onları görmek çok zor." diye yakındı.

"Sen de olabilirdin."

Patilerini karnına doğru çekip büzüşmüş olan XingXing'in tüylerini okşarken sarf ettiği bu sözler hafif bir esinti gibi çıkmıştı dudaklarının arasından. Doğmaya başlayan güneş salonun geniş camlarından içeri girerken güneş ışığı ile aydınlanan odaya bir anda geceden kalma bir hüzün çökmüştü.

Nan HaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin