21 - Yüreklerindeki ve etraflarındaki alevler

700 55 152
                                    

Bölüm Şarkısı: Lana Del Rey - Love Song -- Şarkının anlamına değil de genel olarak melodisine kapılarak yazdım bu bölümü. Keyifli okumalar.

Sonda SMUT gibi bir sahne var tam SMUT değil ama neyse işte # kodum ehe







Sessizlik etraflarında kumları döven dalgalar gibi dalgalanırken ikisi de oturdukları yerde soğuk ay ışığının okşadığı yeşilliklere bakıyorlardı. Eve gitmemişlerdi. Yibo sürdüğü arabayı evlerinin tersi istikametine yönlendirdiğinde Zhan hiçbir şey dememiş, sadece bakışlarını yol ve Yibo üzerinde gezdirerek sessizliğini korumuştu.

Yan yana oturdukları bankta, yanlarında onları sarmalayan sorunlar gibi büyük ve aşmaya çalıştıkları zorluklar kadar uzun sedir ağacının dalları, üzerlerindeki karları tutuyordu. Rüzgar, açıkta kalan yüzlerini ve ellerini sert bir şekilde okşarken bu soğukta, karlarla kaplı parkta oturan ikili, konuşmaya nereden başlayacağını bilemiyordu.

"Yapmam gerektiğini sen de fark ettin."

Sessizliği bozan kelimelerde saklı olan çaresizlik genç adamın açıkta kalan tenine etraflarındaki rüzgar kadar sert bir şekilde çarptı. Öyle ki bakışlarını yanında oturan adama çevirdiğinde o çaresizliğin yer edindiği çehre yüreğinin fırtınaya kanat çırpan bir kuş gibi titremesine neden olmuştu.

"Hayır. Fark ettiğim tek şey ne kadar tehlikeli olduklarından başka bir şey olmadı."

Hastaneye gittiklerinde Xuan'ın odasının kapısında sonbahar yaprakları gibi titreyen Jiyang'ı gördükleri zaman ikisi de 'O nasıl?' sorusunu yöneltmeye bir süre cesaret edememişti. Jiyang Yibo'yu gördüğünde koşup ona sarılmış gözyaşlarını arkadaşının omuzlarına akıtmıştı.

O yarışta her şeyi arkalarında bıraktıklarına dair umudun yerle bir olduğunu gösteren tabloyu bölen doktor, Xuan'ın iyi olduğunu söylediğinde koridorda telaşla yere saplanan ayak seslerini duymuşlardı.

Xuan'ın anne ve babası endişe içinde doktorun ellerini tutarken Yibo, Zhan ve Jiyang sadece akan gözyaşlarını izliyor, ellerinden pek de bir şey gelmiyordu. Sadece akmaya meyil eden gözyaşlarını tuttular.  Bir kolu kırılmış birkaç da eziği varmış, ciddi bir şeyi olmadığını, şanslı olduklarını söylemişti doktor hafif de olsa gülümseyerek.

Bowen de aralarına katıldığında hemşire, kalabalık yapmadan kısa süreliğine de olsa Xuan'ı ziyaret edebileceklerini söylemişti. Önce Xuan'ın anne babası girdi içeri. Çıktıklarında bakışlarını kapının etrafında dikilmiş, içeriye girmeyi bekleyen adamlara yöneltmişlerdi. Minnettar bakışları ile Xuan'ın iyi olduğunu görmenin verdiği etkiyle beraber hepsine endişelenmemeleri gerektiğini söylemişlerdi.

Bayan Wang, gözlerinin etrafı kızgın lavlar kadar kırmızı, dudakları çöl toprakları kadar kuru, cildi eskiden parıldayan bir çiçeğin yağmayan yağmurlarda kaybettiği renkleri kadar soluk ciltli gence yöneltti. Oğlunun bu genç için diğerlerinden daha farklı bir anlam taşıdığını anladığında kollarını ona sardı ve olabildiğince teselli etmeye çalıştı.

Kısa konuşmaların ardından içeri giren dörtlü, zorda olsa kendilerine gülümsemeye çalışan ama geçirdiği kaza nedeniyle dağılmış olan surat ifadesine tutunamayan gülücüğün tuhaf bir şekilde dudaklarında asılı kaldığı genci görmüşlerdi.

Jiyang Xuan'ın yanına koşup bir anda duraksamıştı. Dokunmak istiyor ama acıtır diye ellerini koyacak hiçbir yer bulamıyordu. Xuan sevgilisinin yanağını sağlam kalan eliyle avuçlarının arasına aldı.

"Bir şeyim yok. Bir kırık sadece."

Bir kırık olmadığı kesindi. Birkaç gün hastanede kalması gerekiyordu ama sevgilisini üzmek istemiyordu. Nefes alırken bazen yüzü acıyla çarpılıyordu. Kaburgalarına darbe aldığı belliydi. Jiyang yanağındaki avcu sıkıca kavrarken onun karşısında ağlamamaya çalışıyordu. Canını en çok yakan şey, bu hadisenin tekrar ve tekrar yaşanma olasılığıydı. Onlar yakalanmadığı sürece, Xuan'a zarar vermeye devam edeceklerini biliyordu çünkü apaçık ortadaydı: Xuan, önemli bir şeyler almış ve bu fark edilmişti.

Nan HaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin