24- Yıldızları Tenine ekmişler

558 43 118
                                    

18 yaşından küçükler ve kendini küçük hissedenler # # arası bölümleri atlasın lütfen.

Zaman ne kovalıyor ne de kovalanıyordu. Yetişme telaşı olanların kovaladığı şey hayatlarıydı sadece. Bir an olsun ellerinden kayıp gittiğini fark ettiklerinde her şeylerini bir kenara itip ona yetişmeye çalışıyorlardı ama yakalamak her zaman kolay değildi.

Adımları hızlanırken bir yandan kravatını düzeltiyor bir yandan da kolundaki saate bakmaya çalışıyordu. Geç kalmıştı. Adımlarını ne kadar hızlı atarsa atsın yetişemeyeceğini bilse de üzerine doğru gelen kalabalığı bir şekilde yarmaya çalışıyor, çarptığı insanlardan özür dilerken gözleri etrafta geziniyordu.

Güneş tepede parlıyor, üzerindeki ceketiyle törene yetişmeye çalışan adam için her şeyi daha da zorlaştırıyordu. Nefes nefese bir şekilde bulunduğu alanı incelerken bir yandan da telefonunu eline alıp hızlı aramada olan genci aradı. Bakışları etrafta gezinirken buluştuğu gözlerin ışıltısı tepede parlayan Güneş'ten daha çok kamaştırdı gözlerini. Takım elbisesinin üstüne giydiği kenarları mor renkli cübbesinin içinde parlayan genç adam, birkaç saniyedir yakalamaya çalıştığı tüm nefesini kesmişti.

Duygular değişkendi. Bir kişiye karşı her an aynı duyguyu hissetmeniz imkansızdı. Birbirine zincir gibi bağlanmış olan duygular ardı ardına gelir sizi ele geçirir, ansızın nefesinizi keser bazen de boğazınızın düğümlenmesine neden olurdu.

Yibo'yu her gördüğünde onu ele geçiren duyguların kendisinde bu kadar değişime neden olmasına hala alışamamıştı. Birbirine bağlanan bir zincir misali bağlanan duygular tüm ruhunu ele geçirmişti.

Yibo hızlı adımlarla kendisine hayran hayran bakan Zhan'ın yanına geldi. Başında durmayan kepini ele aldığında Zhan hala kendisini süzüyordu.

"Ağlayacak gibi duruyorsun." dedi genç adam dudağının kenarına yerleştirdiği gülücük ile.

"Neredeyse ağlayacağım çünkü."

Zhan kollarını genç adama sardı ardından boynuna küçük bir öpücük kondurup konuştu:

"Mezuniyetini tebrik ederim sevgilim."

Yibo kollarını sardığı adamın tebriğine daha da sıkı sarılarak karşılık verdi. Zorlu geçen birkaç ayın arından kendisine her fırsatta sarılan Zhan'a her seferinde aynı şekilde karşılık veriyordu.

"Teşekkür ederim sevgilim."

Hayallerinde çizdikleri resme kan sıçramıştı, ne de olsa hayat hiçbir zaman hayallerin rüzgarı ile yelken açmamıştı. Kimse konuşmak istemediği zamanda televizyon, sosyal medya onların yerine konuşarak bire bin katmıştı. Yibo Zhan'ın hastaneden çıktığı ilk bir hafta eline telefonu almak dahi istememişti. Zhan ağrısını belli etmek istemese de Yibo, Zhan'ın canının yandığının farkında olup elinden bir şey gelmemesinin çaresizliğinde boğuluyormuş gibi hissetmişti.

"Zhan-ge!" yanlarına büyük bir coşku ile bağırarak gelen Bowen çimlerde yeşermeye hazır olan bir çiçeği ezdiğini fark ettiğinde dudaklarından küçük bir küfür savurdu.

"Bowen. Görüşmeyeli nasılsın?" Zhan'ın imalı sesi Bowen'in boğazında aslında olmayan bir gıcığı temizlemesine neden olmuştu.

"Artık bizden kurtuldun Zhan-ge. Proje diye ağlayarak kapınıza dayanmayacağım, sabahları kanepenizde beni, Yibo'yu, Jiyang'ı ve Xuan'ı bulmayacaksın."

Verilen proje ödevleri yetiştirmek adına son haftalarda bütün zamanlarını birlikte geçiren grup genelde Bowen ve Yibo'nun evinde toplanıyordu. Xuan'ın ailesi uzun bir zamandır Xuan'ın evinde kaldığından orada çalışacak rahat alanları olmuyordu. Bowen'in evi ise Yibo ve Zhan'ın evi kadar geniş değildi ya da en azından Bowen'in söylediği buydu ve Bowen'e göre bu durumun kesinlikle Xingxing ile bir ilgisi yoktu.  Zhan ise bu durumdan şikayetçiydi çünkü Yibo'yu sınav ve proje teslimlerinden birkaç hafta boyunca sadece salonda görebilmişti. Bazı geceler dudaklarına konan öpücükle birlikte genç adamın göğsüne doğru çekilirken geçirdiği güzel gecelerin sabahında evinin bir köşesinde Bowen'i bulmak pek de hoş  olmamıştı onun için.

Nan HaiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin