Gece balo başlamış, kusursuz bir şekilde ilerliyordu. Tanıdığım herkes ordaydı ve biz gecenin gözdeleriydik. Hareketli müziğin ritmiyle kendimizden geçmiş eğleniyorduk.
Pist adeta yıkılacak gibiydi. Müzik aniden kesilince dans eden herkes bir birine bakınmaya başladı.
Peşinden gelen caz müzikle sakin bir anbiyansa geçilmiş, tüm çiftler sırayla dans meydanını dolduruyordu.
Büyülü atmosferin içinde zarif adımlarla bir sağa bir sola süzülüyorlardı.
Helen, ilk adımı atacağıma olan ümidini kesmiş olmalıydı ki kolumdan tutup beni piste çıkardı. Onu bu yüzden seviyordum. İstediğini yapmaktan asla geri durmazdı.
Pistte çıktığımızda sarılıp dansetmeye başladık. Bu denli yakınından bakınca ona hayran kalmıştım.
Göz bebekleri aynı acılarla demlenmiş, Tanrının unuttuğu iki küçük çocuktuk.
Adeta birbirimiz için yaratılmıştık . O Acılarını yenmek için beni seçmişti, bu çok güzel hissetiriyordu.
Uzunca bakıştık, ruhum hayat dolu bu kıza acıkmış olacak ki dudağının tadına bakmadan edemedim.
Bu bir kaç saniyelik an saatlerden daha uzun sürüyordu. Sanki farklı bir frenkanstaydık.
İşte o an kim olduğumu fısıladayacak hayat karşısında çok savunmasızdım...
Birden dış kapı büyük bir gürültüyle açıldı.
Herkes buz kesmişken içeriye uzun boylu tüm renklerden arınmış yüz ifadesi ile korku saçan bir adam giriverdi.
ben kafamda olayları anlamlandırmaya çalışırken Helen'nin,
-Baba! Senin burda ne işin var? B-bu kan lekeleride neyin nesi?
demesi ile kendime gelmiştim. Doğruca üzerimize yürüyüp hiçbir şey söylemeden Helen'nin kolundan tuttuğu gibi çekiştirip dışarı çıkardı.
Ne oluyordu, Brend'in neyi vardı? Arkalarından öylece bakakaldım. Ne olduğunu anlamak için peşlerinden gittim ama Brend tek kelime etmeden Helen'i arabaya atıp hızla uzaklaştı.
Bahçeden dışarı çıkıp eve doğru yola koyuldum. Olayları anlamlandırmak imkansız gibiydi.
Yol boyunca Brend'in o halini duşünüp durdum. Zavalı Helen, kim bilir nasıl hisediyordur. Ne kadar korktuğunu düşünmek bile istemiyordum.
Eve vardığımda kapının açık oldunu farkettim annem çöpü çıkarmış olmalıydı. Kapıdan içeriye adım atınca etrafın dağınık oluşu dikkatimden kaçmadı.
Büyük elbise dolabının kapağı açık bırakılmış elbiseler yere saçık bir vazıyette duruyordu. O sırada kilerden gelen bir ses işitim ve yerdeki kan izlerini görünce doğruca içeri daldım ışık kapalı olduğundan kafamı raflardan birine çarpmıştım. Yaşadığım o acıyla kazara kapıyı üstüme örtülmüş acıyla yere çökmüştüm. ''Bu gece artık daha ne kadar kötüye gidebilir?'' diye haykırmıştım.
Taki arkamda o yutkunmayı işitene kadar. bir şey orda karanlığın ortasında tamda karsımda iki büklüm duruyordu.
Tanrı aşkına nefes alışını duyabiliyordum dehşete kapılmıştım. Başımın ağrısını unutup duvarda ışığı açacak tuşun yerini aramaya koyuldum. O esnada ardımdaki soluk seslerine inlemeler dahil oldu.
Meraktan arkama bakmadan edememiştim o şey bana doğru yaklaşıyordu.
Bağırmak istedim ama korkudan sesim çıkmamıştı. Tanrım yardım et, diye dua etmeye başlamışken ıslak soğuk bir el ayak bileklerimden tutu.
Duvara doğru sıçramış en sonunda ışığı açacak paneli bulabilmiştim. Yüzüm duvara dönük bir şekilde yere kapanmış, arkama bakamaya cesaret edemiyordum. Işığı açıp ayağım yerinde mi diye kontrol ederken kana bulandığını gördüm.
Savaşmam lazımdı artık kaçamazdım. Yerdeki demir levhayı alıp ardımı döndümde görebileceğim en acımasız manzara ile karşı karşıyaydım.Annem karşımda yere uzanmış halde acı içinde kıvranıyordu. Bunca zamandır örnek aldığım bana güven veren annem perişan halldeydi. Ne olmuştu burda? Kim yapmıştı? Artık olaylara mantık uyduramıyordum.
Annem kalkmak için uğraşınca karnınından yaralandığını farkettim. Dehşete kapılmıştım, ne yapacağımı kestiremiyordum. Müdahele edilmezse kan kaybından ölecekti.
Yardım çağırmalıydım.
Evet evet, yardım bulmalıydım.
Dışarı çıkmak için ardıma baktığımda kilerin kapısının sadece dışardan açıldığını hatırladım.
Kendimden tiksinmiştim kapı üstüme kapanmıştı. Annem benim yüzümden ölecekti.
Yardım getirmek için bu kapıdan geçmeliydim, aksi taktirde artık tek başınaydık. Ellerimle yüzümü kapayıp oldugum yere kapandım. Tanrıyı bu denli kızdıracak ne yapmış olabilirdim. Annemin elimden yitip gitmesine tanıklık ettiriyordu.
Annem eli yüzü kana bulanmış acı içinde adımı sayıklarken ilk yardım dersinde oğrendiklerimi hatırladım. Bu kez pes etmemeye karar verdim. Dizlerimin üzerinde hızlıca anneme ulaştım.
Durum sandığımdan da ciddiydi. Kanamayı durdurmam lazımdı. Bu derinlikte bir yara ancak bıçak yarası olabilirdi. Kanayan yeri gözüme kestirip bıçak yarasını süzdüm iç organları görünüyordu dehşete kapılmıştım ama pes etmeye hiç niyetim yoktu.
Hemen sağ tarafımızda bulunan rafın dibine serilmiş bezi çekip aldım. Üstüne dizili cam konserveler yere düşüp param parça olmuştu. Çıkan gürültü korkumu körükleyince afalladım ama bezi katlayıp tampon yapmayı başarabilmiştim.
Yarayı sıkıca sarıp bakliyat torbalarını üstüne bastırıp basınç uygulayınca kanamayı durdurabilmiştim. Kan kaybı yavaşlayan annem kısa bir süre sonra ayılmış, uzun cümleler kurabilir hale gelmişti.
Hayata bağlayamasam da zaman kazanmıştım. Annem kurtulacaktı. Bu kez kaderime boyun eğmemiştim. Bir süreliğine rahatladım lakin saatler ilerliyor geçen her dakika annemin aleyhine işliyordu.
Bulabildiğim tüm sert cisimler ile kapıyı zorladım ama nafile, çelik kapıyı kırmam imkansızdı.
Belki biri duyar diye avazım çıktığı kadar bağırmaya, demir levhaları duvarlara vurarak ses çıkarmaya çalışıyordum .
Thomaslar taşınınca tek komşularımız yaşlı bir çift olan Alisonlar kalmıştı onların sesimizi işitmesi imkansızdı.
Artık Tanrının merhametine kalmıştık. Dua etmeye başladım. annem her geçen dakika daha da kötüleşirken nihayet dualarım kabul olmuştu.
O gün evimizin bulunduğu sokaktan geçen iki hırsız evimizin kapısını açık görünce yoklamaya karar vermişti. Yardım çığlığımı duyunca kaçacaklarken aralarından sinsi ve kurnaz olan Cüce Rast, kilerin kapısından bizi dinleyip çaresizlimizi anlamıştı.
Bana yardım vaadedip karşılığında değerli bir şeylerin yerini öğrenip kurnazlığını kazanca çevirmişti. Çaresizce yardım istediğimi yeniledim ama Cüce Rast o şeytani ve alaylı sesi ile,
''Sersem çocuk, eğer sana yardım edersek olay üstümüze kalır ah ha aha ha '' diyerek yanındaki Avanak Arnold'a ''Hadi gidiyoruz bu lanet yerden!'' deyip eşyaları sırtına aldı o esnada
Avanak Arnold''Ya daha değerli bir şeyler daha varsa Rast?'' deyince Rast küplere bindi
''Aptal çocuğu duymadın mı bir şey kalmadı.''
Onların bu tartışması aklıma parlak bir fikir getirmişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PETRİCHOR
General FictionBulgaristan'ın Filibe ilinde, Balkan Dağlarının eteklerinde kurulmuş Karlıova (Karlovo) şehrinde, hayata gözlerini açan Andre, daha küçük yaşta babasının ölümüne sebep oluşunun pişmanlığı ile sınanmış. Babasız kalmanın en acı tecrübelerine tanık olu...