Pazarlık yapacak bir şey bulabilirsem kapıyı açtırabilirdim.
Cüce Rast'ın ilgisini çekecek bir şeyler aramaya koyuldum.
Evrecaaa buldum annemin evlilik yüzüğü parmağında duruyordu.
Evet bu işe yarardı. Rast'a kapıyı açması karşılığında annemin tam on yedi yıldır parmağından hiç çıkarmadığı yüzüğü önerdim.
Üstüne Arnod: "Hadi ama Rast onaltı yaşındaki bir velet o dostum. Bize karşı koyamaz, alalım şu yüzüğü!"
diye ısrar etti.
Pırlanta yüzüğü duyar duymaz iştahı kabaran Rast, daha fazla dayanamayıp kapıyı açtı.
Nihayet neye benzediklerini görebilmiştim bir birlerinin zıttı desem hiçte yanlış olmazdı.
Biri uzun ve saf görünümlü, diğeri kısa ve sinsi bir yüz ifadesine sahipti.
Kapıyı açar açmaz kısa olan annemin parmağına çullandı. Ben ise hala onlardan insanlık bekliyordum. Bir umut kısa olan, yani Rast'ın ayağına kapanıp yardım diledim.
Sert bir darbe ile beni sağa savurup yüzüğü çıkarmak için uğraşmaya devam etti.
Başaramayınca zorlamaya, çekiştimeye başladı. Annemin canın yandığını görünce buna dayanamayıp ıvır zıvır dolu çuvallardan birini Cüce Rast'a fırlatım. Köşedeki kazı aletlerinin arasına düştü.
O esnada Arnold saçımdan tutup karnıma olanca gücüyle bir tekme indirdi. Acı içinde duvara yapışmıştım. Tüm bunlara öfkelenen Rast, kazı eşyalarının içinden bulduğu baltayı eline alıp,
-"Seni lanet şey, canın cehenneme! Rast ile uğraşmanın bedelini ödeteceğim sana! "
diye üstüme saldırdı. İlk darbeden kaçmıştım ki annemi daha kolay bir hedef olarak görüp baltayı annemin yüzüğünün olduğu parmağına indiriverdi ve ayrılan parmaktan yüzüğü alıp ağzıyla tamizledi.
-"Şuna bak Arnold, şu güzelliğe bak!"
deyip vahşi bir ifade ile Arnolda döndü.
Vicdanı sızlayan Arnold,- "Tanrı bizi hiç affetmeyek."
deyip kaçınca Rast'da peşinden koştu.Bizi öylece bırakıp gittiler.
Annem baltanın verdiği acıyla sola doğru yatınca yaptığım tamponu bozulmuş, karnındaki yaraya birde kesik parmaklar eklenince artık ruhunu teslim etmek üzereydi.
Son bir gayret ile ayağa kalkıp yardım çağırmak için dışarı çıkmayı denedim ama doğrulmaya tenezül ettiğim an bacağımda bir ıslaklık sezdim.
Arnold beni köşeye fırlatığı esnada kırık cam konservelerin üzerine düşmüş ve bunu fark bile etmemiştim.
Hafif bir sıcaklık hissinin ardından bacağımda o güne kadar hissetiğim en keskin ağrı ile yere yığılmıştım.
Sol bacağımın arka kısmında hemen dizimin katlandığı bölümün bir kaç santim yukarsında dört beş cmlik kesik oluşmuştu.
Yere yığılıp küçük bir çocuk gibi ağlamaya başladım.
Daha saatler önce hayatımın en güzel anlarını yaşarken şimdi içersinde olduğum bu durum benim kaldırabileceğim türden değildi. Çaresizce annemin boynuna kapanıp olanların bir rüya olmasını diledim.
Boynu buz kesmiş artık göğsü şişip inmiyordu. Aklımı kaybetmiştim, annem ölmesin, ruhu bedeninden çıkmasın diye yaranın üstünü ellerimle kapattım
parmaklarının uzakta yerde olduğunu görünce kendi yaramın acısını unutup parmakların olduğu yere doğru koştum.
Yerden alır almaz yanına getirip eline yapıştırmaya çalıştım ama daha parmaklarını ellerine ulaştıramadan gücüm tükendi.
Sendeleyip önce düzlerimin üstüne, sonrada annemin yanı başında yere yığıldım.
Nihayet kendimden geçmiştim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PETRİCHOR
Fiksi UmumBulgaristan'ın Filibe ilinde, Balkan Dağlarının eteklerinde kurulmuş Karlıova (Karlovo) şehrinde, hayata gözlerini açan Andre, daha küçük yaşta babasının ölümüne sebep oluşunun pişmanlığı ile sınanmış. Babasız kalmanın en acı tecrübelerine tanık olu...