BİRİNCİ SEZON|ACI HABER

18.6K 1.4K 122
                                    

Sağolsun son bir huzurlu geceyi çok görmemişti Tanrı. İçimdeki tüm iyiliği borçlu olduğum annemin sıcak masum kucağında huzur dolu bir uyku bahşetmişti.

''Zırr zııır '' çalan telefon sesine uyanmıştım. Ardından annemin tüm evi saran bağırışları çok heycanlandımıştı.
Eve tekrar fare dadandı diye düşündüm.

Annem farelerden çok korkardı. Ona yardım etmeliydim.
Zaman kaybetmeden Fareyi bulup haddini bildirmeye koştum.

Annemin yanına vardığımda sorunun ne olduğunu anlamaya çalışmıştım. Annemi hiç bu kadar çaresiz görmemiştim.

Uzun bir süre bakışlarını karşı duvara kitlemişti şok geçiriyor olmalıydı.

Konuşmak istedim ama yanıt vermedi. Çaresizce baş ucunda çömelip beni fark etmesini bekledim.

Bu durum beni korkutmuştu.
Annem nihayet sessizlğini bozunca anlamsız sayıklamalar ve kekelemeye başladı.

Böyle bir duruma nasıl tepki vereceğini bilmediği açıkca ortadaydı.

Babamın isminin geçtiği feryatları işitince sonunda anladım; babamı kaybetmiştim.
Hayat bana ilk dersini vermek için sabırsızlanıyor olmalı ki en ufak bir olayda kapımıza kadar gelen Joseph babamın eşyalarını teslim alması için annemi ayağına çağırdığıda sahipsiz kaldığımızı anlatıyor olmalıydı.

Mezarlıktaydım. Babamı defnetmişlerdi.
Peder mezarı kutsamaya başlarken babam hayata iken arayıp sormayan tek bir paskalyayı birlikte geçirmediğimiz sözde akrabalar timsah göz yaşlarını esirgemiyorlardı.

İşin anlamlandıramadığım kısmı üzülmüyor olmamdı. Belki yaşımdan kaynaklı, bilemem. Kendimden utanmıştım. Babam ölmüştü ağlamam gerekir.

Tüm çoçuklar böyle yapmaz mıydı?
Ben neden bu kadar kötüydüm? Niye ağlamıyordum?
Thomas bile ağlarken ben öyle sessiz, algım kapanmış halde bekliyordum.

Ta ki o hemen ileride orta yaşlı iki abinin konuşmasına tanık olduğum andaki acımasız cümleleri işitene kadar.

Babamın nasıl öldüğünü anlatıyordu içlerinden biri

- Ah Richert iyi şöfördü. Nasıl kaza yapar aklım almıyor.

- Uykusuz yola çıkmış diye duydum, uyuya kalınca kaza olmuş.

- Neden uykusuz kaldı acaba?

-Bilmiyorum düşünsene uyusaydı şimdi aramızda olacaktı, çok yazık.

-Yazık, cok yazık.

Bu cümleler tüm masumiyetimi benden söküvermişti.

Ne yani babamın katili ben miydim? O gece benim için uykusuz kalmasa yaşardı...

Evet, katil ben idim.

Babamı ölümüne ben sebep olmuştum. Yere kapanıp büyük bir acıyla yüzümü babamın gömüldüğü toprağa dayadım.

Yağmurda ıslanmış toprağın kokusu ciğerime dolunca çaresizce ağlamaya başladım.

Pek beceremem ağlamayı çünkü o güne kadar hep basit şeylere ağlamış olan ben, babasını kaybeden biri nasıl ağlar bilmiyordum.

Hayat aciz olduğumu yüzüme ilk kez vuruyordu ağlamayı bile beceremiyordum.

Kendimi paraladığımı gören akrabalarımdan bir kaçı teselli vermeye geldi ama ben kendimi suçlu gördüğümden bana iyi davranılmasını istemiyordum.

Babam benim yüzümden ölmüştü cezasını çekmem gerekirdi.

Babam öleli iki ay olmuştu. Odamdan dışarı çıkmıyordum. Kendime olan öfkem geçmemiş, annemin tek dayanağı olduğumu fark etmek için geç kalıyordum.
Annem beni toparlamak isterken kendini unutmuştu.

Perişan bir halde idi.
Halini fark etiğimde hala bir umut var diye düşündüm.

Birden kendimi unutup annem için toparlanmaya karar verdim.
Doğum günümü yılda 3 kez kutlamaya çalışmasıyla artık olaya el koymam zorunlu olmuştu.

O iyi değildi.

Toparlanmasına yardımcı olmalıydım.
Israrlarıma dayanamayınca onu bir uzmana görünmeye ikna ettim. Annem tedaviye başlamış, aldığı ilaçlar sayesinde toparlamaya başlamiştı.

Her şey bu kadar yolunda giderken mahkus talihimi yıktım sanmıştım.
Yeni öğretim dönemi başlamıştı. Babam olmadan gideceğim ilk senemdi.

Derslerime sıkı sıkı çalışıp annemin benimle gurur duymasını sağlayacaktım. En azından elimden gelen buydu ve ondan esirgememeliydim.

İşler yolunda gitmeye devam etti o dönem sınıfta dereceye girmiştim. Öğretmenlerin gözdesi olmuştum. İşin komik yanı her şeyin düzeleceğine inanmaya başlıyordum...

Böyle geçen 3 yılın ardından somerter tatiline girecektik. Tüm veliler okula çağrıldı.
Okula gideceğimiz gün annemle hazırlanmış evimizin karşısında ki otobüs durağına kadar yürüdük. Durakta beklerken bir araba önümüzde duruverdi.

İçinde sınıf arkadaşım Helen ve babası Brend vardı.
Helen, kızıl saçlı orta boylu sessiz bir kızdı. Oda benim gibi annesini kaybetmişti.
Sınıftaki tek arkadaşım diyebilirim.

Brend, işkolik bir tipti. Başta bizim için durdu zannetim, meğer kırmızı ışıktan dolayıymış. Helen beni görünce babasına bizide almasını söylemiş, ilerden dönüp tekrar gelmişlerdi.

Brend abi kibarca brakmayı teklif edince annem ısrarlarıma dayanamayıp kabul etmek zorunda kaldı. Okula beraber gittik sınıflara geçip Karnelerimizi aldıktan sonra törene katıldık.

Merasim tamamlanınca
Brend bizi okulun karşındaki çay bahçesinde oturmaya davet etti. Çok güzel bir gündü.

Eve döndüğümüzde iki aile arasında samimiyet doğmuştu.
O günden sonra Helen'i sık sık görür oldum.
Babası bu durumdan menun gibiydi.

Ne zaman uzun bir işi çıksa Heleni bize bırakıyordu. Thomaslar taşınınca tek dostum Helen olmuştu.
Birbirimizi çok iyi anlıyorduk ama 'ya onuda kaybedersem' diye düşünmekten kendimi edemiyordum. İnsanlara kötü şanstan başka bir şey getirmemiştim.

Aradan geçen beş buçuk yılın sonunda nihayet mezuniyet günü gelip çatmıştı.
O gün Helen ile çok hecanlı idik. Benden kavalyesi olmamı istemişti.

Mükemmel hissediyordum. Bir hafta boyunca mezuniyet için hazırlanmıstim.

İlk kez bir baloya katılacaktım odamda heyecanla giyindikten sonra aynada son kontroleri yapmaya gittim.

Bir kaç el manevrası ile artık hazırdım. Balonun yapılacağı mekan evimizin bir kaç cadde aşağısından annemle birlikte salona kadar yürümüştük. Helen benden önce gelmiş kapıda bekliyordu.

Bensiz içeri girmeyen helen babasının kolundan ayrılıp bana doğru yürüdü.
Karşı karşıya geldiğimizde annem beni dürtüp

''Benden bu kadar. Kaçta döneğini biliyorsun.'' deyip sırtımı sıvazladı. Çok heycanlı oluşumdan cevap bile veremedim.

Brend -istersen seni ben brakırım.

Deyince annem,
-Olur.

Diye cevap verip kabul edince nihayet arabaya binip bize veda ettiler.

Sonunda Helen ile baş başa kala bilmiştik

PETRİCHORHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin