*
U T K U D E M İ R
İki insan arasında böyle bir çekimin var olabileceğini hiç ama hiç bilmiyordum. Daha önce de söylemiştim, aşka inanmıyor değildim. Birbirine deli gibi âşık bir çiftin çocuğuydum. Hayatım babamın, annemin etrafında pervane oluşunu izlemekle, annemin babamı ona zarar verecek her şeyden sakınmasına şahit olmakla geçmişti. Sevginin iyileştirici gücüne dair hikâyeler dinleyerek büyümüş, daha geçen aylarda kuzenimin kendisini paramparça eden bir aşka düşüşünü izlemiştim. Ne olursa olsun o aşkı bırakamayışını... Bütün bunları biliyordum fakat bu zamana kadar bütün bunları gerçekten anlamadığım ortadaydı.
Şimdi, nihayet anlıyordum.
Bir sahil kenarında, bir kadının beğendiği bir kolyeye bakışını izlerken, yalnızca o kolyeyi boynuna asma arzusuyla ona yaklaşıp sonra ondan ayrılamazken, onu öptükten sonra hayatımın tamamen değiştiğini hissederken anlıyordum. Kalbim artık yalnızca bana ait değildi. Artık sadece göğsümde çarpıp kan pompalamaktan mesul değildi. Yeni ve mühim bir görevi daha vardı şimdi, bir peri kızını içinde saklayacaktı. Benim kalbim birini yuvası olacaktı.
Onu öptüğüm ana kadar başka ihtimaller var zannediyordum ama yoktu. Artık tek ihtimal Bade'ydi. Benim için yalnızca o vardı ve mutluluğum bir şekilde onun varlığına düğümlenivermişti. Onun varlığına. Onun iyiliğine. Ona. Bütünüyle.
Sahil kenarından geçen bir arabanın ani fren sesiyle birbirimizden ayrıldığımız saniyede Bade'yle aramıza girebilecek en ufak bir mesafenin ihtimali bile ödümü kopardığı içi kolumu omzuna dolayıp onu göğsüme doğru çekmiştim. Delicesine çarpan kalbimi duyup duymamasını umursamamıştım, sadece uzaklaşmasın istemiştim. Yakınımda kalsın. O da geri çekilmemişti ama birkaç saniye sonra "Misafirleri unuttuk." diye fısıldadığında dünyanın aramıza girmesinden kaçamayacağımı fark etmiştim.
Başımı çevirip bizden epey uzaklaşmış olan insanlara baktıktan sonra Bade'yi serbest bırakmam gerekmişti. Neyse ki benden çok uzaklaşmamış, tam yanımda, arada sırada omzuyla koluma değecek mesafede kalmıştı. Yakınımdaydı yani. Misafirlerle birlikte sahildeki küçük çay ocağına oturup çay içerken, onları otellerine bırakıp eve dönerken, eve döndüğümüzde iyi geceler dilemek için yanağına bir buse kondurmama müsaade ederken yakınımdaydı.
Oturup aramızdakileri konuşamamıştık. Onu öptüğüm gece bunları konuşabilecek kadar kendimizde olmadığımızı düşünüyordum. En azından ben değildim. Önce her şeyi kendi içimde sindirmem ve anlamlandırmam gerekmişti. Haftanın sonraki günlerinde ise her şey o kadar yoğundu ki durup soluklanacak vaktimiz bile olmuyordu. Gün boyunca misafirleri gezdiriyor, akşam yemeklerini onlarla yiyor, eğer yemekten sonra başka bir şeyler yapmak isteyenler olursa onlara eşlik etmeye gayret ediyorduk. Haliyle eve geldiğimizde pestilimiz çıkmış oluyordu. Bade bazen uyumaya arabadayken başlıyordu. Hal böyle olunca onu ilişkimizi konuşmak için uyandırmaya kıyamıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nar Çiçeği
Romance"Salonumda baygın bir kadın yatıyor." Mevcut durumu özetlemek için en doğru yol bu muydu, bilmiyordum. Ama dağınıklıktan nefret eden, buna rağmen en ufak bir stres anında hızla dağılan zihnimin içinde olan biteni özetleyen en mantıklı kelime grubu b...