O kadar içilen içkinin üzerine ayılmak için hangi adımları uygulamalısınız başlıklı bir kağıt ve onu dikkatle inceleyip kendi kendine her harfin altında nasıl bir metafor olduğunu çözmeye çalışan kör kütük bira kokan bir adam. O adam benim ama ben gerçekten kimim bilmiyorum. Yan taburede oturan adamın sevgili Mary'si bile belki tanıyordur diye elinden telefonu kapıp uzunca konuşsam bile fayda etmedi. Bana durmadan bağırıp kim olduğumu sormak mantıklı bir hareket değil Mary üzgünüm. Öğretmenin olmadığım iyi olmuş çünkü sınıfımdan geçemeyen tek öğrenci olacağına 100 dolarına bahsine girerdim.Bardağımda hala dolu olan içkiden büyükçe bir yudum alıp sertçe eski yerine bıraktığım sırada servisi yapan barmenin öldürücü bakışlarına denk geldim. En sevdiğim bakışların içerisinde değildi ama dikkat çektiğim her an gibi bunlarında kölesi olmuş sayılırdım bana kalırsa.
"Bir bardakla fakir olmazsınız ya öyle bakma bana. Hem.. hem bunun parasını da yaz hesabıma, ödeyeceğim hepsini."
Kendimi mi onaylıyordum yoksa ödeyeceğimin garantisini mi vermeye çalışıyordum bilmem ama zaten dolanan başımı birden şiddetli sallayınca dünya artık o eski dünya olmaktan çıkmış ve dönme dolabın son hızda çalışan haline dönüvermişti birden. Midemdeki tüm o sıvı ise buna isyan etmek istiyordu sanırım. Ağzıma gelen o yakıcı sıvı ve birbirine dolanan ayaklarımla kendimi zorla tuvalete atmış ve bir günün sonunu daha yine aynı manzarayla bitiriyordum. Asla şaşmaz.
Her zaman bu lanet olası birbiriyle neredeyse aynı olan anları yaşamayı görev edinmiştim kendime çünkü. Suçu kendimde aradığım zamanlar geride kaldı, artık tüm suçlu herkes benim için. Benden çok siz, her zaman siz. Öğürmelerim can yakan seviyedeyken artık kendimi kasmaktan yorulduğum sırada kabinin tıklatıldığını bile hayal meyal duyar gibiydim. Bir son nefesim olsaydı bir adım sonrası Azrailime kavuştuğumu bile düşünebilirdim bir an için.
"hey iyi misin?"
Gün içinde yediğim her yemeği, içtiğim her duyu ve tükettiğim tüm o canım içkilerin hepsinin klozetin pis sularına karışmasını izlemek kusmanın en sevmediğim yanlarından olsa da boşaldığı için mutlu bile sayılırdım bence. Bir kategoriye konulamazdım ama mazoşist falan olmaya yakındım. İki büklüm halde kapıyı açıp kabinden çıktığımda endişeli olduğu belli olan bir çift mavi göz ve saçları omuzlarına kadar uzanan sarışın çocuk beni bekliyordu. Hoş, çocuk olmaktan çok ateşli bir afet daha iyi bir uyuyordu görünümüne.
Parlayan gözlerinin az önce duyduğu sesler yüzünden böyle olduğunu anlamak nedensizce tatlı gelmişti birden. Ama içinden tüm organlarımı kustuğumu bile düşündüğüne bahs- ah tamam tamam o kadar da zengin sayılmam.
"İ-İyiyim evet sadece, ıı biraz aşırı bir gündü sadece."
"İnan bana duyduğum sesler aşırıdan bile fazlasıydı. Öleceğini bile düşünmüş olabilirim üzgünüm."
"Peki o aman aşırının da aşırısıydı dileyim ve kapansın bu konu. Biraz daha bahsedersem tekrar kusabilirim gibi. "
"Aslında birinin seninle ilgilenmesini falan istersen numaram, ..."
Belki de buraya gelmeden önce küçük küçük kesmiş, üzerine numarasını yazdığı kağıtlardan birini yüzlerimizin arasında santimler kalacak kadar yaklaşıp belimden yavaş yavaş kalçama kaydırdığı eliyle arka cebime koymuştu. Kalçam büyük avucuna tam oturuyordu ve bunu deneyimleyip hissetmeyi sevdiğini açık ağzıyla beni yiyecek gibi bakmasından anlayabiliyordum.
İşte bu bakış.. bu bakış içeride bir yerlerde yatan azgın tarafımı uyandırıyor ve bu tarafımın beni ele geçirmek için avını bekleyen avcı gibi hazırda bekliyor oluşu yine şaşırtmıyordu. Az önce kusan ve üstüne iğrenç kokan ben değilmişim gibi bana bakan adama gülümseyip arkamı döndüm. Kalçalarım şimdi kasıklarına sürtüyordu ve sertleştiğini anlamam hiç zor değildi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vagos
HumorKüçük semtlerde, büyük bedeller ödendi. (Bright ve Win'in hayatları artık elimde.)