-9-

216 14 23
                                    




Hayatında eline kitap almamış, okumamış, öğrenmemiş, bilmemiş bir adam varmış zamanında. Okumadığından anlayamamış ve anlayamadığından sevememiş hiç doyasıya. Bunun pişmanlığı tüm bedenini sarmış sinsi bir hastalık gibi yavaş yavaş. Keşkeklerin kuşattığı aklını toparlayamadığından ayağına takılmışlar. Dizleri kanamaktan asla iyileşmeyen yaraları misafir etmiş kendine. Zaten içindekiler yetmezmiş gibi.

Bir adam varmış, olmayı istemeyen. Varlığını silmek için uğraşan. Sebeplerini kaybedip boş bir mezara gömen.

Bir adam varmış, artık olmayan.

"Sürekli aklımı karıştırdığını hissediyorum. Seni gördüğüm her an kafamın içinde kurduğun baskı beni rahatsız ediyor. Söylediklerin beni rahatsız ediyor. İçimi huzursuz ediyorsun, bunu yapma."

Elimdeki siyah makinayı zarar görmemesi için kılıfına dikkatle yerleştiriyorken arkamda ayakta duran adama bakmama konusunda kararlıydım. Kararlılığım hareketlerimi yavaşlatmıştı bu yüzden. Normalde saniyelerimi almayacak işleri kaplumbağa hızında halletmeye çalışıyorken söylediğim cümlelerin ağzımdan ok gibi keskin çıkıyor olması kendime duyduğum güven duygumu kabartıyordu. Buna ihtiyacım vardı ve eğer söylediklerimi bir çift koyu göze bakarak söyleseydim bu kadar cesur olamayabilirdim.

" Bu gücü bana veren sensin."

Kelimelerimin belli bir düzene, söylenişe ihtiyacı vardı. Bunu yapamıyor oluşum dalgınlığımdandı. Aynı anda birçok şeyi düşünüp kuyruklarının birbirine değmediğinden emin olmaktı beni asıl zorlayan. Ve daha çok yoran.

"Kimseye bir şey yaptığım yok. Beni kendinle ilgili herhangi bir şeye sebep olarak gösteremezsin üzgünüm."

Tüm ekipmanlarımın yerli yerinde olduğundan emin olunca çantayı omzuma taktığım gibi kapıya yürüdüm. Madem bir işim yoktu burada daha fazla kalmama da gerekte yoktu. Beni izlediğinin farkında olarak kapı kulpunu tutup aşağı çevirdim ama açılmadı. Tekrar tekrar denesem de sonuç yine aynıydı. Sinirlerimin gerildiğini hissediyordum yavaş yavaş. Buraya adımımı atığım ilk andan beri sanki hiç gerilmiyormuşum gibi.

"Şu kapıyı açar mısın?"

Burada yalnız olmadığımı bilmesem, benimle olduğunu bilmesem kendi kendime konuştuğumu düşünebilecek kadar sessizdi. Öylesine gizemli biriydi ki ne zaman konuşacağını kestiremiyorum. Ağzımdan çıkan her kelime cümleye dönerken acaba bir cevabına karşılık gelir mi diye içim içimi kemiriyordu. Yine ve yine aynısı yapıyordu. Bundan keyif aldığını düşünüyordum artık. Karşısındaki kişi kim olursa olsun doğru dürüst konuşmaktan kaçınıp nasıl sinirden kuduracağını görmekten keyif alıyordu bence.

"Sana diyorum ki şu sikik kapıyı aç!"

Titreyen ellerimi yüzüme kapattım. Hala arkamı dönmemiş ve yüzüne bakmamıştım. Bunu ciddi anlamda reddediyor ve onu görmeden buradan ayrılmayı istiyordum. Daha birkaç gün öncesine kadar delicesine gözlerimin aradığı adam hemen arkamda olmasına rağmen şimdi yaşattığı duyguların arasında kaybolmam için beni bir labirentin girişine getirmişti. Kendi elleriyle kaybolmamı istiyordu.

"Melek.."

Fısıltı gibi bir ses..

Derinden gelen bir fısıltı. Kapısında beklediğim labirentin içinden beni çağırıyor.

"Lütfen bırak gideyim ben, ben yapamam.."

Dizlerimin bağ çözülmüş gibi kapının önüne düşeceğim sıra karnıma sardığı kollarıyla beni sert göğsüne yaslamıştı.

VagosHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin