Denizler taşıyor, dalgalar alev alev, rüzgâr esiyor ve yangınım büyüyor. Kimse bir damla su atmaz oluyor. Yangın dolup taşıyor kaplıyor içimi. Suya hasret kalıyorum sonra. Hasretim ama kimse muhtaçlığımı görmüyor. Bir damlacık bile iyilik yapmak istemiyorlar. Korkuyorlar benden. Yanmış yerlerimden, yaralarımdan korkuyorlar.Çiçek açması için kabuk bağlayan her yaram soyuluyor birer birer. Canımın acısını kimse duymuyor.
Benciller.
Karanlık zindanlarla çevrili bir yerdeyim. Acaba onlarda burada benimleler midir? Gittiğim her yer gibi buraya da peşimde mi geldiler.
Ellerime bulaşan is'e aldırmadan duvarlara tutunarak ayağa kalktım. Damlayan suyun yankısı ve birkaç fare dışında sanırım tekim bu soğuk yerde. Üzerlerine kırk kilit vurduğum dört misafirim gibi benimde üzerime kilitlenmişti burası. Belki de benden intikam alıyorlardı. Onları görmemek, duymamak için verdiğim onca savaşın intikamı. Benim yüzümden çektikleri acıların intikamları.
Bugün olmasa bile bir gün ellerinden gelecek ölümü bekliyordum. Çaresizdim. Yapacak bir şeyim yoktu. Öleceğim güne kadar beklemekten başka yapacak hiçbir şeyim yoktu.
Teker teker damlayan su seslerini dinliyorken duvar dibine oturup dizlerimi kendime çektim. Kollarımı etrafına sarıp durdum öylece.
Pat.
Pat.
Pat.
Ve ismim.
İsmimi söyleyen bir ses karıştı damla seslerinin arasına. Bu bir, bir.. Erkek sesi.
Deriden bir yerden bu ses devamlı adımı sayıklamaya başladı. Onu kafamın içinde duyuyordum ama cevap verecek gücü kendimde bulamıyordum bir türlü. Durmadan adımı seslendi. Seslendikçe daha yakından gelmeye başladı sesi. Er seferinde biraz daha yakın.
Olduğum zindanın duvarları çatırdadı sesin şiddeti arttıkça. Başıma yıkılacak sandım ama nerden geldiğini bilmediğim beyaz ışık süzüldü oluşan çatlaklardan. Sesi artık yanımdaydı. Yakınımdaydı. Beyaz ışık gittikçe daha çok sızı içeriye. Sonra, sonra gözlerimi açtım.
Karşımdaydı. Anlımda biriken teri siliyordu elindeki bez ile. Uyandığımı görüp gülümsedi öylece. Daha önce bana gülümsemiş miydi anımsayamadım. Böyle güzel gülmüşse hatırlardım ama. Her şeyi unutsam bile bunu daima hatırlardım.
"Kollarımda uyumayı sevmişe benziyordun."
Uzandığım yerde doğrulup sırtımı yasladım koltuğun köşesine.
"Ya ya ne demezsin, bahse varım kesin faydalanmışsın benden."
Hırıltılı sesim yüzünden birkaç kere boğazımı temizledim ama hala iyi hissetmiyordum. Uzattığı bardağı elinden alıp yumuşaması için içtiğim su midemi bulandırmış olsa da zorladım kendimi. Geri ona verdiğim bardağı yanımızdaki Leo ya verdi.
"Bright?"
Kemikli parmaklarıyla uzanıp ellerimi arasına aldı.
"Söyle Meleğim."
Her bir yeri usulca okşadı, tıpkı o bahçede yanağımı okşadığı gibi.
"Ne oldu orada, neden buradayız, o sesler.."
Konuştukça kendime hatırlattığım anlar başımı ağrıttı. Bunu kendime yapmak en azından şu an yapmak haksızlıktı. Ellerimizi birbirine geçirip ona bakacağım zamana kadar bekledi beni. Zor şeyler yaşamıştım ve dahi olmasına gerek olmadan yaşadığım krizlerden birinden yeni çıktığımı biliyordu. Bu yüzden sabırla beni bekliyor ve oldukça nazik davranıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vagos
HumorKüçük semtlerde, büyük bedeller ödendi. (Bright ve Win'in hayatları artık elimde.)