Sıcak bir duş almayalı sanki yıllar olmuştu. Kedimi kirli hissettiğim her an suyun altında saatler geçirmesem bile temiz olduğumu hissetmek beni mutlu ediyordu çoğu zaman. Tamam, mükemmel bir hayatın yok ama en azından saçların hala şampuan kokuyor diye teselliler duymuştum bir ara ve bu teselli sürekli akıma gelir, geldiğinde de gülümsetmeden gitmezdi beni.
Şimdi akacak tek damla suyun altında olabilmeyi düşlemek ne acıydı. Varken değerini bilmediğim o tek damla suya muhtacım şimdi. Delicesine istiyor ama ulaşamıyordum.
Önüme konulan tabağı elimin tersiyle fırlatıp yatağın kenarında oturup dizimi sallamaya devam ettim. Bunu bir süredir aralıksız yapıyor ve tüm odağımı ne kadar hızlı sallayabildiğime veriyordum. Eğer bunu yapmasaydım büyük krizlerimden birini geçiriyor olurdum şu an ve bu istemediğim en son şeylerden biri. Ama istediğim tek şey ise Bright'ın bana her zaman güvende hissettiren kollarının arasında olmak. Kollarının bedenimi sıkı sıkıya sarması. Buna öyle ihtiyacım vardı ki bu izbe ve karanlık yerde ayakta kalıp tutunmamı sağlıyor ve belki de akıl sağlımı korumaya çalışıyordum kendimce.
"Biliyorsun yememeye devam edersen açlıktan bayılacaksın."
Odanın içinde kaç kişinin olduğuna bakmak için dahi olsa kafamı çevirip bakmıyordum. Ne kadar görmeyeceğimi düşünürsem ve bunu gerçekleştirmezsem o kadar kaçırıldığımı kabullenmezdim. Hem bu insanın öyle hemen kolayca kabulleneceği bir şey mi ki.
"Bright seni bulana kadar epeyce bir süre beraber olacağız. Seni benim kaçırdığım aklına gelmeyecektir hemen."
Bacağımı sallamaya kısa bir an ara verdim. Kurduğu cümle beni delicesine sinirlendirmişti ama içimde kaynayan öfkeyi belli etmeyecektim ona. İğrenç bir gülüş döküldü dudaklarımdan.
"Beni hemen bulacağını sende biliyorsun kendini kandırmayı bırak bunak herif."
Koca göbeğinin sallanmasına nasıl katlanabiliyordu bu oldukça ilginçti. Eğer ben o olsaydım bir dakika durmaz kendimi öldürür ve bu dünya için paha biçilemez bir iyilikte bulunurdum. Ama bunu söylemek yerine içimden geçirdim çünkü cesaret henüz damarlarıma karışan bir duygu değildi. Korkak tavuk gibi yerime sinmek daha mantıklı bir hareketti. Beni koruyabilecek biri yerine en ufak hareketimde derin yaralar açabilecek adamlarla dolu depo gibi bir yerde olmamsa bununla doğrudan bağlantılıydı.
"Düşman listesini kontrol ederken sıranın bana gelmesi biraz zaman alacak sevimli şey, o yüzden hadi birazcık sohbet edelim."
Adamın kurduğu her cümleyle yüzüm istemsizce iğrenir bir hal takınıyordu.
"Sevgilin son zamanlarda sana değerli hediyeler aldı mı söyle bakalım?"
Normalde işler böyle mi yürüyordu aralarında?
"Bundan sanane."
"Hadi ama Win, o tatlı yüzünü bağırtmanın karşılığını almadım deme bana sakın."
Asla birine verilen değerin ne demek olduğunu tatmamış insan fazlalığı.. Buna sohbet denebilir miydi bilmiyorum ama gittikçe neden bana satın alınan bir eşya gibi davrandığını anlayabiliyordum. Hayatındaki her bir insana eşyaya verdiğinden daha fazla sıfır harcadığını anlıyordum. Zengin olmak buna yer yapıyorken işin içine mafya olmakta eklenince işte kaçınılmaz son.
"sürtük muameleni görmezden gelerek bir şey söylemek istiyorum, beni hemen bırak. Öyle tahmin ettiğin gibi Bright için yeterince önemli biri değilim. Hele benden sırlarını koparabileceğini düşünecek kadar yakın hiç değiliz."
Söylediklerim onu oldukça eğlendiriyor gibi durmadan her söylediğim şeyin üzerine kahkahalarla gülüyordu. Sinirliydim ve kendimi tutmalıydım ama bu kahkahaların benimle, bizimle dalga geçmek için atıldığını çok iyi biliyordum.
"Sen öyle görmeyebilirsin ama durum sandığından biraz farklı sevimli şey."
Konuşmasının yarısında adamlarından birinin telefonu kendisine çevirmesiyle susmuş olsa da yeniden bana dönmüştü.
"Bunu akşam yemeğinde uzun uzun konuşalım olur mu? Ha bu arada odana bir paket getirecek adamlarım, canının yanmasını istemiyorsan giydiğinden emin ol."
Benden bir tepki beklemediğinden olsa gerek ayağa kalkıp üzerinde patlayacak gibi duran takım elbisesini düzeltti. Bu o kadar anlamsız bir hareketti ki kimse için yadırganacak bir şey olmadığından etrafını benden korumak isteyen adamların çevrelemesiyle odadan çıkmıştı.
Hepsinin çıkmasıyla cama koşup açmaya çalıştım. Sıkışmış gibi yerinden dahi kımıldamayan kulpu zorladım gücüm yettiğince. Özgürlüğümün sürekli başkaları tarafından kısıtlanıp önüme karşılığı olacak şekilde ödül diye konması canımı sıkıyordu artık. Oyuncak gibi oynanıyordu hayatımla sanki. Ne kadar zorlasam da açılmayan kulpu bıraktım bir süre sonra. Açılmaması için özel bir şey yapıldığı belliydi. Bu sefer kenarda duran sandalyeyi kaldırdığım gibi cama fırlattım.
Gelecek olan cam kırıklarından kendimi korumak için kaldırdığım kollarımda acı hissetmeyince sımsıkı kapadığım gözlerimi aralayıp karşıma baktım. Baktım ve öylece ağzım açık kala kaldım. Kurşungeçirmez camdan seken sandalye ayaklarımın dibinde duruyordu. Çığlık atmak üzereydim. Çığlık atıp rahatlamak istiyordum. Buradan çıkamadığım her saniye gözlerime birer damla olarak biriktiğinden akan yaşlar yanaklarımı yakıyordu.
Ben Brght'ı istiyordum. Onunla olmak, kollarında olma istiyordum. Neden böyle biri olmak zorundaydı ki ha.
Başımı ellerimin arasına alıp geri yatağa oturdum. Yere teker teker damlayan gözyaşlarıma baktım sadece. Artık ne yapmalıydım bilmiyordum. Etrafta kimsenin olmadığı belliydi çünkü lanet ağaçlarla çevrili bir ormanın içinde olduğumuz açık açık gözüküyordu.
Beklemek zorundaydım. Burada böylece birinin beni gelip kurtaracağı ana kadar beklemek zorundaydım. Bu pis yerde belki de haftalar, aylar geçirecektim ama beklediğim biri gelmek zorundaydı.
Kapının kilit sesini duymamla gıcırtıyla aralanıp yatağın üzerine beyaz bir paket bıraktı hizmetli olduğu belli olan kadın. Yüzünde varla yok arası bir gülümsemenin belirdiğini hayal etmiş olmalıyım çünkü odadan öyle bir çıkışı vardı ki sanki ölümcül virüs taşıyordum. Ama yo hastalıklı olmamdan değil patronundan deli gibi korkması yüzündendi.
Çok fazla takılmadan bırakılan paketi yanıma çektim. İçerisinden her şey çıkabilirdi. İnsanların pis düşünceleri, doyumsuzluğu ve ellerindeki eksilmeyen güç gerçek anlamda her şeyi yaptırabilirdi.
Kutunun kapağını kaldırıp üzeri ince bir kâğıtla kapatılmış beyaz ipek gömleği gördüm. Giyildiğinde iç gösteren transparan bir gömlekti bu. Dantel detaylarıyla bezenmiş ve bilindik bir markayım ben diye bağırıyordu adeta. Eğer o yaşlı moruk bunu giyeceğimi düşünüyorsa çok yanılıyordu.
Gömleği kutuya geri koyup yatağın kenarına fırlattım. Yastığa başımı koyup uzandım. Elimden bu kadarı geliyordu çünkü. Neden bu kadar güçsüz olmalıydım ki.
Neden böyle neden..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vagos
HumorKüçük semtlerde, büyük bedeller ödendi. (Bright ve Win'in hayatları artık elimde.)