Bitmeyen bir gecenin sabahının olmasını dilemek ne kadar acizlik barındırır içerisinde. Göz ucumda biriken göz yaşlarımın akamayışı, boğazımda düğümlenen çığlıklarım, aklımdaki seslerin susmak bilmeyişi ne zaman biter. Bitmek isterler mi?Camın ötesinde, buradan az ilerde uçan kuşların sesleri kulağıma ulaştığı her vakit kalan umutlarımın biraz biraz yitirilişi gibi elimdekileri kaybediyorum. Kaybetmek benim kaderim. Alnıma yazılı bir kader hem de bu. Silsem silinmez, değiştirsem değişmez. Kendimi bildiğimden beri bildiğim bu düzen hep böyle gitti. Sırası bile bir kez aksamadı.
"Ördeği senin için özel yaptırdım değerimi bilmelisin, her ne kadar sınırlarımı zorlamış olsan da."
Tabağıma evin hizmetlisi tarafından azar azar konulan yemeklere şöyle bir göz attım. Aç değildim. Öyle olsaydım bile bu adamın evinden ayrılacağım ana kadar bir şeyler yemeği de reddediyordum zira.
"Ama üzerindekileri görünce gecenin seyir zevki daha çok arttı bilmelisin. Bright ağzının tadını tabi ki iyi biliyordur."
Durmadan kendi kendine konuşuyor ve konuştuğu, hatta sorduğu sorulara bile kendi cevap veriyordu. Artık ona cevap vermeyeceğimi anladığından kendine böyle bir çözüm bulmuştu. Üzerimdeki bu parçalara ayırmak istediğim gömleği zorla giymiş olsam bile öldürseler dahi ağzımı açmayacaktım. Elimden gelen her hareketim silahımdı bundan sonra. Gerçek silah olmasa bile şimdilik idare etmeliydi.
"Şarap alır mıydın?"
Kadehin içerisinde yeteri kadar dolu olan bardağı kaldırıp bana doğru uzattı.
"Geceye yakışır güzelliğine içmemek yazık olurdu doğrusu."
Bu dediklerini birde yiyorsa Bright'ın yanında söyleseydi keşke. Akan kanlarını izlerken alacağım zevkin yüksek olması için her şeyi yapardım ama şimdilik sadece hayal etmekle kalmalıydım.
"Böyle konuşmamaya devam edersen olan senin zararına olacak. Evde silahsız kim varsa gözünün önünde onlara işkence çektirim demiştim, bu konuda ne kadar ciddi olduğumu görmek ister miydin sevgili Win?"
Gömleği giymek istemediğimi net bir şekilde belli ederken odaya kutuyu getiren kadını saçından tutup kabul etmediğim her saniye kollarında, boynunda, sırtında ve daha birçok yerinde derin kesikler açmakla tehdit etmişti beni. Ciddi olmadığını düşündüğümden giymeyeceğimi söylemek ilk aptallığımdı. Kadının haykırışıyla kolunda gerçekten de derin sayılabilecek büyük bir kesik açılmıştı. Ruh hastası herif dediğinde gerçekten çok ciddiydi ve bunu göstermekten bir an bile çekinmemişti.
"Ne istiyorsun benden söyle artık."
Sesimi duyar duymaz yüzünde daha samimi sayılan gülümsemesiyle kırmızı şarabından bir yudum aldı. Tadın damağına yayılmasına izin verirken geriye yaslandı.
"Sadece, bilirsin baş ucuna bıraktığı paralar herkeste var, ben sana aldığı daha pahalı hediyeleri merak ediyorum."
Gerçekten bunu sorması nedendi hala çözememiştim. Yeteri kadar zengin mi değildi acaba.
"Neden merak ediyorsun ki bu kadar?"
"Sebepsiz."
"Buna inanacak kadar saf mı duruyorum, görünüşümü değişmeliyim o halde."
Bizden başka yakınlarda kimse yoktu ve karşımda attığı pis kahkahalarını sadece ben duymak ve çekmek sorundaydım. İşkenceydi bu. Hem fiziksel hem zihinsel işkence.
"Mizah anlayışın bile güzel, aynı senin gibi."
Sanırım artık doymuştu, bu yüzden çatal bıçağını masaya bırakıp ağzını temiz bir bezle temizledi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vagos
HumorKüçük semtlerde, büyük bedeller ödendi. (Bright ve Win'in hayatları artık elimde.)