Annemin küçükken yaramazlık yapsam dahi başımı okşadığı anlar hatıramda bir anımsama olmaktan öteye gidemedi. Tek başıma kaldığım ya da yerini çok aradığım zamanlarda aklıma geldiğinden birkaç kere düşünmüştüm aslında nasıl biri olduğunu. Bana sevginin ne demek olduğunu öğretmiş olması gereken kadının aslında bana büyük ve yerini dolduramayacağım bir boşluk bırakması önüme set gibi çekilip durduruyordu her zaman beni.Küçük yaşta terk etmeyi öğretmişti, sevmeyi değil. İlk bunu öğrenmiş ve bir daha kimseye güven duymamıştım. Annemin bile beni düşünmeden terk ettiği bir dünyada kim sonuna kadar yanımda durabilirdi ki.
Parmaklarımın kenarlarında çıkmış olan et parçalarıyla oynuyorken bacağımdaki ağırlığını hala hissettiğim adama bakmamaya çalışıyordum. Nasıl en iyi bildiğim şeye, güvensizliğimin ortasına bir yıldırım gibi düşmüştü böyle. Zayıf değildim. Hiçbir zaman olmamıştım. Yaralarımı öylesine gizli tutardım ve saklardım ki sanırdım ki öğrenen herkes birde kendileri deşmek için sıraya girecekti.
Bright görmüş müydü. Emin değildim. Ama eğer, görmüş ve deşmek yerine içimde yeşeren çiçekler su mu vermeyi seçmişti yani..
Bilmiyorum. Aklım öylesine allak bullak ki doğru dürüst düşünemiyorum. Şakaklarımda beliren ince sızıyla sırtımı dikleştirip geriye yaslandım. Bir ömrü bir günde yaşamanın ağırlığı çökmüştü üstüme.
"Lütfen kartı kesin Bay Bright."
Elindeki kartı karıştırmış ve yeterince emin olduğunda Bright'ın önüne koyan kurpiyer tekrar desteyi kestirmek için önüne bırakmıştı. Sakince denileni yapmış ve kurpiyer elindeki desteden teker teker oturan üç kişiye dağıtmıştı sırasıyla. Bir kez daha aynı işlemi yaptı ve artık herkesin önünde ikişer kağıt duruyordu. Oyun tamda burada başlıyordu aslında.
blackJack daha önce oynadığım ve aynı zamanda çokta keyif aldığım bir oyun. Tabi ortada büyük bahisler dönmediği sürece. Oyuncular zaten on taneye sahip oldukları pullardan birer tanesini masaya bıraktı. Normalde ellerindeki kartların aynı anda açılması gerekiyordu ama bu masada bir farklılık vardı.
İstedikleri tek bir kart ortaya açılmıştı. Göbekli Vale, kaşımızdaki adam 8 ve Bright ise 2 açmıştı. Ellerindeki kartın ne olduğu ise sadece kendilerine saklıydı. İşte buradan sonra ne kadar iyi bir oyuncu olduğun önemliydi. Elinin iyi olup olmaması, neleri riske edeceğin, bunların en ince detayına kadar düşünülmesi önemliydi.
Bright kartının ne olduğuna bakıp olduğu gibi ters bir şekilde masada bırakmıştı. Tam bir poker faceti ve ne derece iyi bir oyuncu olduğu anlaşılıyordu. Bu el için rahat olmalıydım. Kurpiyerin işaretiyle kapalı kartlarda açıldı. Kaşımızdaki ismini bilmediğim iyi giyimli adam kazanmış ve ortadaki pullar kendininkilerin üzerine eklenmişti.
Bir sonraki el için aynı işlemler tekrar edince bu sefer kartı kesmek için kazanan kişinin önüne konmuştu. Çok konuşulmuyordu masada, çünkü söyleyecekleri sözler ellerini tehlikeye sokabilirdi. Kendini ve elini tehlikeye atmak istemiyordu kimse. 2inci elde ise yine aynı adamın kazanmasıyla sonlanınca göbekli adam sinirle oflamıştı. Anlaşılan bu durum sinirlerini geriyordu.
Sonraki birkaç elde karşımdaki iki kişi sırayla kazanıyorken endişelenmeye başlamıştım. Bright'ın ise umurunda bile değildi. Elindeki everclear dolu bardaktan içkisini yudumlamaya devam ediyordu rahat tavırlarıyla.
"Şans bizden yana bu gece anlaşılan."
Dağıtılmaya hazırlanan kartlar bunun son oyun olmasının bilinciyle iyice karılıp emin olunması sağlandı kırmızı ceketli kurpiyer tarafından. Göbekli adam ise önündeki pul sayısının çokluğuyla masada kendine en çok güvenen kişiydi. Göğsünü iyice germiş ve yüzü gururla parıldıyordu. Şimdiden kendini şampiyon ilan etmişti herhalde.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Vagos
HumorKüçük semtlerde, büyük bedeller ödendi. (Bright ve Win'in hayatları artık elimde.)