-8-

229 17 26
                                    



Ben hep kaçmak istedim kendimden. Bulunduğum yerden. Olduğum kişiden. Belki korktum. Belki çekindim. Ama hep kaçmak istedim. Bir yere bağlı kalamadım hiçbir zaman. Bir noktada sabit kalmak, orada nefes alıp vermek bana göre değildi. Garip bir şey bu; yani içinde bulunduğum durum. Kötüyüm. İyi değilim. Uzun zamandır iyi hissetmiyorum. Hissetmekten uzağım, bir eylemi hissetmek adı altında yaşıyorum. Hissetmek nedir aslında unuttum. Paramparça bir haldeyim. Darmadağın olmuş duygularım var.

Elimde tutamadığım zamanlarım ve yarım kalmış birkaç hayalim var, ceplerimde. Ben iyi değilim. İyi olmaktan kilometrelerce uzakta bir yerlerdeyim. Yolların getirdiği hüzünle savruluyorum. Kendimi toplamaktan bıktım. Artık sadece koleksiyon olarak kendimi topluyor gibiyim. Bir hobi gibi. Hiç beklenmedik yerlerde bir parçamı buluyorum. Nasıl kaybettiğimi hatırlamaya çalışıyorum. Olmuyor; hatırlayamıyorum, yapamıyorum.

Defalarca yenilmekten; yara almaktan bıktım. Bu yaralar ağırlaştıkça acıtıyor. Bazıları çok daha fazla acı veriyor. Derinlerde. Saklıyorum zaten herkesten. Kendimden bile. Bazen nerde olduklarını unutuyorum. Sonra bir şarkı çalıyor veya bir fotoğraf karesi canlanıyor aklımın kuytularında; yaram aklıma geliyor, acı veriyor.

İğrenç bir durum bu.

Katlanamıyorum.

İntiharlar biriktiriyorum.

Kayboluyorlar.

Üzülüyorum.

Ben günün belli saatleri fazlasıyla hüzünlü oluyorum. Genelde gece yarısından sonra. Hüzünüm büyüyor. Kocaman oluyor. Bazen karşıma oturuyor. Bazen içimde bir yerlerde kördüğüm oluyor. Anlam veremiyorum.

"Ben melek değilim ama yine de kanatlarımı kestiler, uçamıyorum artık."

Kokusu burnuma ulaştığında üzerime çöken sakinlik derdimi, tasamı, tüm sıkıntımı götürmek için gelmişti. Sadece bu kokuya odaklanır ve diğer her şeyi boş verirsem bugünü atlatabilirdim belki. Bunu başarabilirim.

"Uçmak için onlara ihtiyacın yok biliyorsun."

Gerçekten kanatlarımın olmasını çok isterdim. Hani kuş olup özgürce dolaşmak gibi hayaller değil. Kanatlarım olsa, amaçsızca bile olsa uçsam sadece. Gökyüzünü yüzümde hissetsem, rüzgâr saçlarımın arasında dalgalansa, hafif olsam, bir kuş olsam. Dünyayı geride bırakıp uçsam da uçsam o en yükseğe.

"Her neyse yüksekten korkarım ben zaten, uçamasam da olur."

Üzerine geçirdiği deri ceketin önü açıktı ve yine göstermekten çekinmediği kaslarını sergiliyordu tümüyle. Arkaya yatırdığı saçlar ve gözündeki siyah kalemin dağıtılmış olması öylesi bir serseri havası katmıştı ona. Artık tam bir motosikletçi gibiydi. Serseri, yakışıklı ve motosikletçi. Tanrım, tanrım..

Gözlerimi kaçırıp benden önce getirilmiş makinamı elime aldım. Biraz daha bakmaya devam etseydim eğer kendime hâkim olamayabilirdim ve bu istediğim son şey olmaktan bile uzaktı.

"Sevgiliniz ne zaman gelecek, başlamalıyız artık çekime."

Kısık sesle konuşuyorum ama burada bizden başka kimsenin olmaması beni duymasına engel değildi. arkam ona dönüktü ve nerede, ne yaptığını göremiyordum. Makinayı ayarlarını yapıyorken lensinden görürüm umuduyla çaktırmadan omuz hizamda kaldırdım. Kapının orada gözükmüyordu veya arkamda. Nereye gitti ki bu adam.

"Sevgilim burada."

Sesi hemen arkamdan geliyordu. Az önce kontrol edip kimseyi göremediğim arkamdan.

VagosHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin