23:15:24
Seni gördüm. Ela gözlerinin içinden geçen parıltıyı. Kirpiklerin kırpışırken, gözlerinin ortadan kaybolduğu andayız. Hakkında hiçbir şey bilmiyorum.
23:17:59
Göz göze geldik. Söylenene göre eğer altı dakika böyle kalabilirsek, aşık olacağız. Benim daha fazla dakikaya ihtiyacım yok. Gülümseyişini gördüm. Eğer şimdi reenkarne olabilseydim, yaz günü ellerinde duran bir dondurma olurdum. İstanbul Adaları’ndan alınmış koca toplu dondurmalardan. Güneş tepemize çöktüğü sırada değil, sen beni aldığın anda erirdim. Konuşabilmemizi çok istiyorum.
23:24:23
Yedi dakika oldu. Gözlerimizin kaçamak buluşmaları sırasında, bana merhaba dedin. Sen konuşurken, etraftaki herkes silindi. Kalabalığın gürültüsü yok oldu. Sanki birisi geldi, sesini yükseltti, zamanı yavaşlattı ve gitti. Geriye de seni seyre dalan ben kaldım. Adımı sordun, söyledim. Sanki sen en önemli sınavımdın ve soru hiç beklemediğim yerden geldi. Bende sana adını sordum. Sen adını söyledin ama ben onu “güm güm” diye duydum. Sanırım araya kalbim girdi. Seni çok beğendiğini söylemeye çalıştı. Lisanı, senin benim bildiğimiz lisanlardan farklıdır. Anlaman için, başını göğsüme dayaman gerekir.
23:25:32
Kalbimin şımarık ve sorumsuz hareketleri yüzüme vurdu. Neden böyle kızardığımı sordun. Dilimi sel aldı götürdü. Konuşamadım. Bana tekrar o güzel gülümsemenden biraz verdin. Şimdi de numaramı istiyorsun. Belki de senin de beni sevebilmen için, yedi dakika gerekliydi. Belki de benim elime yüzüme bulaştırdığım bir şeyleri, lisanı başka kalbim düzeltti. Hakkında bildiğim iki şey var. Gülmen beni mutlu ediyor ve son on dakikada hayatım tamamen değişti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
mezar taşımdaki dört mısraya bakarken ağlayışına
RandomNe sen vardın ne ben. Olduğumuzu sanarken sürüklenip duruyorduk oradan oraya. Ya da var olmaya çalışırken. Ne varım ne yokum aslında ben. Var olmaya da çalışmıyorum bir yandan yok olmaya da ama. Hayatın beni nereye götürdüğünü izliyorum bir süredir...