Eski Bir Melodi

21 7 0
                                    

Köklerimin bedenimi umarsızca sarması ile ayıktım rüyamdan. Ellerimin yattığım toprak ile bütünleşmesinin, ayaklarımın çoktan toprak olmasının, dikenleşmiş vücudumun yokluğunun korkusu ve irkintisi gözümden yaşlar düşürdü. Kalp atışlarımın zayıflaması, nefesimin soğukluğu gökyüzü arattırdı gözüme. Her tarafımı saran köklerim son olarak boynuma doğru uzandı. Sıkıca tuttu boynumdan kendine çekti beni, ben uzaklaşmaya çalıştıkça daha sıkı tuttu çekti. Ben direndim o direndi, ben direndim o direndi… Direnemedim.
Son gücüyle beni toprağın altındaki o dünyaya çekiverdi. Ne diye direnmişim ki?
Elim, ayağım, boynum tüm vücudum burada. Karanfil kokulu mendilim, kurumuş papatyam, duyduğum en eski şarkı herkes burada. Önce ayağım ile bütünleştim sonra ellerimi buldum. Boynumu yakaladım, mendilimi kokladım. Kurumuş son papatyamı iliştirdim yakama.
Biraz daha dolaştıktan sonra çoktan benimle bütünleşmiş kulağım en eski şarkılardan birini işitti ardından bir koku duyumsadım. Tanımlayamadığım, sesini duyamadığım hoş bir koku. Bir yudum suyu andıran saf bir koku, uykusunda rast geldiğim dildar bir savaş kokusu, kırık bir semti andıran, kokladığında çiçek bahçesinden geçiren bir ömürlük o koku. Düştüm peşine, toprağın altındaki o koca dünyayı dolandım durdum. Yeni yeni kayıplar buldum. Pulsuz bir mektup girdi cebime, çoktan kendini dinleten bir şarkı uzandı kulağıma, bir fincan kahve köpürdü uzağımda… Buldukça buldum. Budadıkça budadım.
Yılların sihirbazı katıldı bana iştahla, gülen yüzü ile. Çenesi raptiyelenmiş not kâğıtlarım süründü ayaklarımın altına.
Herkes burada her şey tam ama bir eksik var. Yokluğu tedirgin eden, çiçeksiz, yalnız ve sağır hissettiren bir eksik. Sanki, sanki beni benden alan köklerimi peşime takan bir eksik. Zihnimde haritasız yollar açan, beni üşüten bir eksik.
Toprağın altındaki bu yerde her yanımı bulup eksik kaldım. Sihirbazımın gülen yüzü eksildi, not kâğıtlarımın raptiye izi silindi. Eksiklik arttıkça ben ufaldım. Ben ufaldıkça eksiklik büyüdü. Haritasız bu yollarda dolanırken yolumu kaybettim.
Üşümeye başladım, ıslanmaya başladım. Ağrılar sardı bedenimi, eski bir ağrı. Uzağımda bir kahve daha köpürdü, kırk yılım daha uzadı. Toprak altındaki bu yerde zamanımı kaybettim, gözüm Tanpınar aradı. Sonra bir baktım ki Tanpınar olmuşum.
Tuttum saatin saniye ibresinden oynadıkça oynadım, saniyeler ile yarıştım. Gözümün önünde belirmeye başladı 40 yılımı verdiğim o eksik.
“Tavansız bir odanın köşesinde, kapının yanında, pencerenin uzağında bir melodi akşam kokulu bir melodi…”
Ben görmeye çalışırken oynadığım saniye ibresi ikiye bölündü. Artık Tanpınar değilim.
Ama artık sihirbazımın gülümsemesini solduran o eksiği bilen birisiyim. O eksik avucumun içinde.
Uzun uzadıya baktım, bu muydu beni üşüten, ıslatan o eksik?
O eksik akşam kokulu eski bir melodi tadındaki bendim. Şapkamı aldım, eksiğimi taktım koluma toprak altındaki tüm kayıplarımla çıktım köklerimden.

 Şapkamı aldım, eksiğimi taktım koluma toprak altındaki tüm kayıplarımla çıktım köklerimden

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.
mezar taşımdaki dört mısraya bakarken ağlayışınaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin