Defne’nin ağzından;
Görüntüler kesik kesik beyime doluşuyordu ve şakaklarımda keskin bir acı hissediyordum. Yastık sanki taştan yapılmış gibi başımı ağrıtıyordu. Saç köklerim ise demirden yapılmış gibiydi. Kısacası başımda nükleer patlama yaşanıyordu.
“Bu kadar ağrıması normal mi?”diye fısıldadım kendi kendime. Dizlerimden aşağısı kalın bir yorganın altında olmasına rağmen ayaklarım üşüyordu.
“Dün gece yaşadıklarından sonra her şey normal bence.”dedi bir erkek sesi. Gözlerimi açmaya çalıştım ama sanki tutkalla birbirine yapıştırılmıştı ve kirpiklerim düğümlenmişti. Korkuyla yerimden doğruldum.
“Kimsin?”diye seslendim çatlayan sesimle. Zorlukla kaldırdığım elimle gözlerimi ovuşturdum. Sonunda bulanıkta olsa bir görüntü elde etmeyi başarmıştım. Karşımda 3 kişi vardı ama kim olduklarını seçemiyorum. 2 kişi oturuyordu biri de bana yaklaşıyordu.
“Beni ne çabuk unuttun güzelim.”dedim aynı ses. Biraz düşündükten sonra hatırlamaya başlamıştım ve bu başımı daha fazla ağrıtmaktan başka bir işi yaramamıştı, sadece Poyraz olduğunu algılamıştım.
“Başım çatlayacak gibi ağrıyor Poyraz, ağrı kesici var mı?”diye sızlandım. Görüntü git gide daha net bir hale geliyordu ki güneş ışığının yakıcı güzelliğinden etkilenmeye başlamıştım.
“Dolapta olması lazım.”dedi Miray ve oturduğu yerden ayaklanıp odanın diğer tarafına doğru yürüdü. Birkaç dakika sonra elinde hap ve bir bardak suyla geri dönmüştü. Avucumun içine bıraktığı hapı ağzıma attığım gibi suyu içmeye başlamıştım. Kurumuş boğazıma iyi gelmekle kalmamış sesimi de yerine getirmişti.
“Dün gece ne olduğunu hatırlıyor musun?”diye sordu Poyraz, meraklı bir tavırla yanıma geldi. Yüzünde merakın haricinde haylaz bir ifade vardı. Bu pek iyiye işaret değildi, dün geceyi hatırlamaya çalışırken çektiğim zorlukta bunu kanıtlıyordu ama sonunda kesik kesik parçaları bir araya getirmeyi başarmıştım.
Cidden bunların hepsi olmuş muydu? Aslında tüm bunlar olurken sağlıklı düşünebiliyordum, konuşurken kendimdeydim ama sanki bir şey beni buna itmişti. Bedenimi ele almış korkunç bir sıcaklık vardı ve bunu durdurabilecek tek kişinin Poyraz olduğunu düşünmüştüm.
“Hatırlamamayı tercih ederdim.”dedim kısaca ve yatakta iyice doğruldum. Divan toplantısı gibi herkes bizim odamızdaydı ve bu mahremiyet duygusunu yerle bir ediyordu. Ah sanki dün akşamdan sonra mahremiyet kalmış gibi konuşmuştum.
Poyraz ve Burak’ın alayla gülüşlerini duydum ardından Miray’ın yanıma gelişini izledim. Yüzündeki tutarsız ifadeden aslında onunda gülmek istediğini ama kendini tuttuğunu anlayabiliyordum.
“Yani bir insan uğraşsa başına bu kadar bela açamaz Defne, bu konu da bir numarasın.”dedi Burak ardından kollarını ensesinde birleştirerek geriye yaslandı.
“Ha-ha! Çok komiksiniz beyler.”derken aynı anda yataktan kalkmak için hareketlendim. Yüzümü yıkamak kendime gelmemi sağlayabilirdi.
Üstümdeki pembe tavşanlı pijamalara baktım ardından saçlarımı topuz yapmak için toka aramaya başladım ama aniden durduğumda tüm gözlerin üzerimde olduğunu hissedebiliyordum.
“Beni kim giydirdi?”diye sordum kaşlarımı merakla kaldırarak. Üçü birden birbirlerine baktıktan sonra Poyraz bana bakmaya başladı. Hayır, hayır lütfen Poyraz olmasın çünkü en son hatırladığım şey birisinin beni buz gibi bir suyun altına soktuğuydu ve iç çamaşırlarıma kadar ıslandığımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ahlaksız Mavi
RomanceOnun mavileri farklıydı... Mavinin en çapkın tonuydu. Onun mavisinde boğulmak, ölümlerin en güzeliydi. O Ahlaksız Mavi'ydi...