-3-

124 14 9
                                    

Sessizliği garipsemezdim elbette ki. Ama içinde bulunduğum durum da herkesin suskun olması canımı yakıyordu.

Elimde ki kolye ablamın kimseye dokundurmadığı gözü gibi herkesten sakındığı kıymetli bir eşyasıydı. O kolyeyi annem almıştı ablama. Bir keresinde ona dokunmak istediğimde büyük bir kavga çıkarmış bir hafta benimle konuşmamıştı. O bir haftanın tümü ise odasının kapısında ağlamamla geçmişti. Ayaz abimin ısrarları sonucu barışmıştık. Ne kadar garipsesem de ses çıkarmayıp bir daha dokunmayacağıma yeminler etmiştim.

Anılar bir bir gözümün önünden geçip giderken dilimden çıkacak sözlerin Poyraz'ı da kırmasını istemediğimden seçmeye çalışıyordum. Onların ölmediğini tahmin ediyordum. Sadece hastane de yatıyor olmalıydılar.

"Tamam o zaman hadi yanlarına gidelim."

Kapıda ki kırmızı rujlu kız ellerini ağzına kapatıp hıçkırarak kapıdan çıktı. Diğerleri de çok durmayıp kapıyı kapatarak Poyraz ile bizi yalnız bırakmış oldular.

Yavaş yavaş yanıma yaklaştı ve yatağa oturdu. Dolandığım pikeden kendimi kurtarıp bende yatağa yanına oturdum. Bir şeyler vardı hissedebiliyordum ama duyacaklarımdan korkuyordum.

"Onlar annem ve babamın yanına gittiler Yağmur"

Gözlerim gözlerinden ayrıldı. Yanlış duyduğuma kendimi inandırmak istedim. Yüzümde ki ufacık tebessüm ışık hızında kaybolurken kafamı aşağı indirdim. Poyraz'ın yer yer kan olan elleri ve kolları dikkatimi çekti. Dün gece beni tutan oydu. Parçalar yerine oturmaya başladığında sarsıldım. Başım arada bir zonklasa da midem kasılıp bulanıyordu. Ellerim titremeye başladı.

"Komik değil Poyraz" deyip gücüm yettiğince bağırdım. Boğazım ne kadar acısa da kalbimin ki kadar hissettirmiyordu.

"Onlar beni bırakmaz seni yalancı pislik" dedim sinir ve nefret ile.

İşte şimdi asıl fırtına başlıyordu. Sakinliğim tamamiyle vücudum ve ruhumdan çekilmiş sadece öfke ve acıyı barındırıyordu. Elime gelenleri ona fırlattım. Neden ona saldırdığımı da anlamıyordum aslında. Ama kendisi zaten en başta beni sürekli durdurarak nefretimi kazanmıştı.

"Beni tuttun, onların yanına gitmeme izin vermedin, bir şey yapamasam bile onları görmeme izin vermedin, onların ölmesini istedin, onları sen öldürdün."

Kurduğum cümleler mantıksız olsa da canını yaktığı belliydi. Elimde değildi canını yakmak istiyordum. Benim de canım yanıyordu.

Elleri bileklerimi tuttu. Küçüklüğünden beri kansız ve sürekli üşüyen bir yapıya sahip olduğu için elleri buz gibiydi. Ayaz abim ise her zaman sıcacık olmuştu. Elleri ve vücudu ben ne zaman üşüsem beni ısıtmaya yeterdi.

Söylediğim cümleler üzerine yediğim sert tokat onun Ayaz abim gibi olmadığının gerçekliğini de vurmuştu suratıma.

Yere yığıldım. Hıçkırıklarım arasından zar zor nefes alıyordum. Ruhumun can çekiştiğini iliklerime kadar hissediyordum, tuhaf ve acı verici bir histi.

Bir anlık da olsa Poyraz'ın pişman olup yanıma çökmesini vurduğu için özür dilemesini istedim ama o bunu yapmadı, odanın kapısını sertçe açıp çarparak kapattı.

Ağrılarıma ve acıma birde patlayan dudağım eklendi. Daha çok ağladım. Akşama kadar geceye kadar durmadan ağladım. Yaşama sebeplerim ölmüştü, beni bırakıp gitmişlerdi.

Sırtımı soğuk duvara yaslayıp saatlerce elimde ablamın kolyesi ile ağladım.

Ev yanmıştı. Ayaz abimden hiç bir parça yoktu. Her şey gerçekliği ile yüzüme vuruluyor ağlamalarımı şiddetlendirdikçe şiddetlendiriyordu. Gözlerim o kadar acıyorlardı ki artık kapattığım da bile iğneler batıyordu.

Hava kararmıştı. Hiç kimse odaya adımını dahi atmamıştı. Oysa kendi evimde olsaydım abim sürekli kontrole gelirdi. Ablam ise sürekli acıkıp acıkmadığımı kendimi nasıl hissettiğimi sorardı.

Anılar dört bir tarafımı sarmış her ağlamam dindiğinde hatırlatıp tekrar ağlamamı sağlıyordu.

Annem ve babamın cenazesinden bir kaç gün sonra ablamın asla ölmek istemem toprağın altı çok soğuktur dediğini abime söylerken duymuştum. İkisi de korkuyordu. O gün de onları kaybetme korkusu ile dolup taşmıştım.

Kolyeyi boynuma taktım. Bundan sonra o benim kıymetlimdi. Ona kimsenin dokunmasına izin vermeyecektim.

Kendimle konuşuyordum ama ne dediğimi ne anlattığımı ben bile anlayamıyordum. Sanırım uyuyacaktım. Senelerdir ilk defa "iyi geceler prenses" denmeden ve öpülmeden uyuyacaktım, bundan sonra ki günler de böyle olacaktı ve her gün yeniden dirilip dirilip ölecektim. Belki de en zoruydu yaşarken ölmek.

Soğuk duvara yaslı sırtım, buz gibi parkelerde duran vücudum belki de zatürre olup ölürüm umuduyla soğuğu umursamıyordu. Biliyordum, kendimi tanıyordum, korkak ve cesaretsizdim, kendimi öldürmek bir başkasını öldürmek gibi zordu benim için aciz korkak bir aptaldım.

Kendime daha bir sürü hakaret ederek uykuya daldım.

Seni çok seviyorum abi, seni çok seviyorum abla, seni çok seviyorum baba, seni çok seviyorum anne, senden nefret ediyorum Poyraz....


Poyraz dan nefret edenler varsa gelin sarılalım lütfen.😅
Yağmur... Ahh benim çilekli kekim seninle daha çok ağlayacağız gibi görünüyor😟

VOTE VE YORUM VERİRSENİZ KİTABIMIZ GÜZEL YERLERE GELEBİLİR :) 💋❣️

KANAYAN YARALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin