-9-

71 10 2
                                    

Sanırım hayatın kuralıydı bu. Bütün hayatımız mükemmel bir şekilde ilerlerken bir yerden patlak veriyor ve asla da düzelmiyordu. Bir kaç kez inandırıyordum kendimi her şeyin çok güzel olacağına. Ama ne kadar güzel olabilirdi ki. Annem, babam, ablam ve abim yoktu. Beni koruyan kollayan hiç kimse yoktu.

Tanımadığım insanların evinde kalarak bir de üstüne aşık olmuştum. Neyime güveniyordum ki gerçekten. Onlar, beni ailesinin yeni üyesi ilan ederken neden bir art niyet aramadan onların iyi birer insan olduklarını düşünmüştüm ki?

Başımda sürekli iyi olup olmadığımı soran Poyraz bile kötü bir insandı gözümde. Ama iyi de olabilirdi. Bilemiyordum. Sesinde ki telaş benim için endişelendiğini bas bas bağırsa da içimde ki mantıklı konuşan ses sırf öldüğümü düşündüğü ve hapse gireceğinin korkusundan telaşlandığını söylüyordu. Sol gözümden süzülen yaşa ve vücudumun ağrısına rağmen gözlerimi açıp doğrulmaya çalıştım.

"O pis ellerini benden çek Poyraz"

İkimizde bu dediğime şaşırırken onun aksine ben duygularımı içimde yaşıyordum.

"Yolun ortasında ne yaptığını sanıyorsun sen, hem kaçtın mı naptın" Diyerek olayı anlamaya çalışıyordu. "Cevap versene kızım ne işin var burada." derin bir nefes aldım ve bakışlarımı Ayaz abime benzeyen Poyraz'ın yüzüne çevirdim. Durdurduğum göz yaşlarım akmak için benden komut beklerken ne diyeceğimi bilemiyordum. İçimde ki sesin olaya el atması gerekiyordu ama varlığını hissedemiyordum, sessizliğine çekilmişti.

"Kaçmadım, hava alıyorum sadece" dedim ve arkamı dönerek yürümeye başladım. Bacaklarım, sırtım, göğsüm, kafam yani kısaca bütün vücudum acıdan nasibini misli misli alıyordu. Poyraz'dan beklediğim hareket saniyesinde gerçekleşirken kolumu var gücüyle sıkıştırıp kendine çevirdi.

"Ben senin abinim. İstesen de istemesen de bu değişmeyecek bir gerçek" dilimin ucuna gelen ağır cümleleri yuttum. Poyraz'ı ne kadar acıtırsam o da beni on katı daha da fazla acıtıyordu.

Evlatlık olduğunu söyle ve korkma.

Onu kızdırmamı istiyordu. Cümleleri kafamın içerisinde anlamlı bir hale getirdikten sonra zehirli bir yılan gibi sözlerimle zehirledim.

"Senin evlatlık olduğuna eminim, sen bizim kardeşimiz olamayacak kadar zavallı ve pislik bir insansın, ailem o toprağın altındayken bana yaptığın o hareketlerle kemikleri sızlıyordur. Şimdi Poyraz, beni sadece rahat bırak senin bir kardeşin yok!"

Yolun ortasında avazım çıktığı kadar bağırdığımı sonradan fark ettim. Kolumu ellerinden kurtararak hışımla arkamı döndüm ve hızla geldiğim yolları birer birer geri döndüm. Poyraz'a arkamı döndüğümde bir kaç gözyaşım yere düşmüştü ama sonrasında sanki hiç bir şey olmamış gibi eve döndüm.

Girişte iri adamların birinden azar yemiştim. Kaşında ki kurumuş kanı gördüğümde içim hafif cız etse de umursamamaya çalıştım. Hak ettiğimi düşünerek ses çıkarmamış, karşılarında kafamı eğerek beni azarlamalarının bitmesini beklemiştim. Şimdi ise odamda uzanıyordum. Bakışlarım boşlukta ve oldukça hissizdi. Aşağıda Ateş'ten de yüklü bir azar yiyeceğim sırada yüzümün halini gören Özge ve Onur odama çıkmam gerektiğini söyleyip onu sakinleştirmişlerdi.

Sabah kendime verdiğim bütün sözleri çiğneyip artık bu yataktan çıkmamaya karar verdim. Nasıl olsa yaşasam da yaşamasam da değişen bir şeyler olmayacaktı.

Korkularımı tek tek yeniyordum ve bu korkunç derecede bilincimi zorlayıp uçuk kaçık düşünceleri de beraberinde getiriyordu.

Kendini toparlaman gerekli.

KANAYAN YARALARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin